Toplumsal olarak inşa edilen ve cinsiyetlere atanan rollerin, bu rollerin sorumluluklarının, güç ve iktidar ilişkilerinin, sosyalizasyon süreçleriyle tekrar tekrar üretildiği bir gerçektir. Toplumsal cinsiyet (gender), insanların biyolojik cinsiyetlerine (sex) göre ne yapması veya yapmaması gerektiğini, bireye toplumun yüklediği sosyal ve kültürel sorumlulukları ifade eder.
Bireylerin yaşadıkları çevre, sosyalizasyon süreçleri bireylerden beklenen rollerde değişimler yaratmakla birlikte atanmış cinsiyetin kadın veya erkek olmasının toplumda genel beklentileri vardır ve bu beklentiler aile, okul, çevre gibi kamusal ve özel alanlarda öğrenilir.
Simone de Beauvoir’ın meşhur “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözünden de anlaşılacağı gibi bireyler rolleri kültürel ve toplumsal süreçler içerisinde öğrenir aynı zamanda yine birey bu rollerin yeniden üretilmesinde de pay sahibi olur. Aksu Bora (2015) toplumsal cinsiyet tartışmalarında erkek ve kadının birbirinden tamamen farklı olduğu kabulünün oluşan ayrımcılık ve eşitsizlikte etkili olduğunu belirtir.
Kadın ve erkeğe verilen roller kültürler arasında farklılık gösterse de ağırlıklı olarak kadına şefkatli, sevecen, duygusal; erkek için lider, güçlü, sert gibi roller yüklenmektedir. Toplumsal cinsiyet ise tam bu noktada, bu rollerin doğuştan gelmediğine toplumun var ettiğine dikkat çekmektedir. Bizler de bu konuya dikkat çekmek için bir toplumsal cinsiyet dosyası çalışması başlattık. Toplumsal cinsiyet ilişkilerini ve etkilerini farklı konularla ele alacağız. Ben de toplumsal cinsiyet dosyasında ilk olarak toplumda konuşulmayan, “halı altına süpürülen”, “kol kırılır yen içinde kalır” olarak görülen ensest, ensestin konuşulmasını engelleyen toplumsal cinsiyet ilişkileri ve patriyarka (ataerki) üzerine dikkat çekmek istedim.
Nedir Bu Patriyarka?
Patriyarka, Yunanca pater (baba) ve archie (köken ve komutanlık) sözcüklerinden meydana gelir ve babanın iktidarı, otoritesi anlamına gelmektedir (https://www.etimolojiturkce.com). Walby (2016) patriyarkayı “erkeklerin kadınlar üzerinde egemen olduğu ve kadınları ezdiği ve sömürdüğü toplumsal yapılar sistemi” olarak açıklar. Walby ayrıca patriyarkanın altı bileşeninden bahseder bunlar; ücretli emek, devlet, ev içi emek, kültürel yapılardaki patriyarkal ilişkiler cinsellik ve şiddettir.
Kültürler arasında belirli farklar olsa da cinsiyet ilişkilerinin ataerkil olduğunu açıkça ortadadır; kadını, çocuğu ve ev içini yöneten gücü elinde tutan erkektir. Tek bir erkeklikten tabii ki bahsetmek mümkün değildir bu başka bir yazının konusudur ancak ensestin konuşulmasını engelleyen toplumsal cinsiyet ilişkileri ve patriyarka (ataerki) ilişkisi üzerine dikkat çekmek istediğimden kısaca bakalım.
Ensest ve Toplumsal Cinsiyet
Ensest bir insan hakları ihlalidir. Kısaca ensest aralarında kan bağı veya güven ilişkisi bulunan kişilerce gerçekleşen sözlü, fiziksel veya görsel her türden erotik davranıştır (Çavlin- Bozbeyoğlu, 2009). Ensest failleri genellikle ailedeki otorite sahibi erkekler yani baba, abi, dede, üvey baba veya abilerdir (Çavlin- Bozbeyoğlu, 2009). Bunun yanı sıra failin kadın olduğu örnekler mevcuttur. Faillerin genellikle erkek olması istismara uğrayanların kadın olduğu algısını yaratsa da ensest mağduru olan çok sayıda erkek de bulunmaktadır.
Ensest genellikle çocukluk çağında başlayarak uzun süre “aile bütünlüğünü bozmamak” adına gizli kalarak devam etmekte ve kişinin gelecekteki yaşamı için psikolojik, sosyal ve cinsel anlamda bir tehdit oluşturmaktadır (Bozbeyoğlu, Koyuncu, Kardam ve Sungur, 2010).
Dünya’da ve Türkiye’de ensest çoğunlukla gizli kalmakta veya üstü örtülmektedir. Toplumda ensestin genellikle alt sınıfta görüldüğüne dair bir mit olsa da ensest, tüm sosyo-ekonomik gruplardan ailelerde görülebilmektedir (Bozbeyoğlu ve ark., 2010).
“…bir kadın gelmişti bana, herhalde 67 yaşlarında falan, geldi ve ben odaya alıp da hoş geldiniz bile diyemeden bana dedi ki benim dayım öldü, annem öldü, ben artık bunu açıklayabilirim: benim dayım çocukken beni yıllarca taciz etti ve ben hep bu yükü üstümde taşıdım, ama bunu hiç anlatamadım çünkü bundan üzülecek kişiler hayattaydı, artık öldüler ve ben bunu anlatmak için size geldim.” (Psikolog) (Bozbeyoğlu ve ark., 2010).
Çocukluk dönemi cinsel istismarlarının büyük bir kısmını çocuğun aile içindeki cinsel istismarı, ensest oluşturmaktadır (World Health Organization, 2003). Ensest, cinsel istismarların en ağırı olarak kabul edilir ve evin içerisinden gelen bu saldırı da çocuğun güven inşa etmesi ve söylemesi zorlaşmaktadır. Erkek egemen sistem ve onun namus kodları da çocuk ve ailesinde “kirli kız” olma, kimsenin evlenmeyeceğini düşünme, oğlan çocuklarının eşcinsel sanılacağı gibi korkular ensestin gerçek boyutlarını görmemize engel olmakta ve kısıtlı veri elde etmemize neden olmaktadır.
“Tehditten gerçekten çok mu korktun diye sorduğumda aslında tehditten çok korkmamıştı, kirli kız olmaktan korktuğunu fark ediyorsunuz. Hani bunu söylersem kim bana inanır ya da işte nasıl algılarlar beni, korkusuyla yoksa hani beni döver diye ya da anne, babama söyler gibi bir korku değil de o kirlenmişlik duygusu nedeniyle muhtemelen saklama eğilimindeydi… ” (Bozbeyoğlu ve ark., 2010).
Ensest ve Aile Kavramı
Bir diğer yandan çocuğun birey olarak kabul edilmemesi de durumu etkiler. Çocuklar büyütülürken büyüklere karşı koşulsuz saygı duymasının ve itaat etmesinin istenmesiyle çocuğun istismarı yetiştirildiği ortamlarda ifade etmesi zorlaşmaktadır (Çavlin- Bozbeyoğlu, 2009).
Erkeğin ataerkiden aldığı güçle birlikte kendini evin, kadının ve çocuğun sahibi olarak gördüğü bir gerçektir. Sanay’ın “Kardeşini Doğurmak” (2018) kitabında geçen bir ifade de erkeğin kızını istediği gibi kullanabileceği “yetiştirdiğin ağacın meyvesini ilk sen yemez misin?” sözleriyle ifade edilmesi bu duruma örnek olabilir. Saldırgan bu gücü kendinde görmesinin yanı sıra bazı durumlarda da olayın açığa çıkmasını önlemek için toplumun namus anlayışı içinde gizlenme yoluna giderek bekâreti bozma, gebe bırakma gibi durumlardan kaçınmaya çalışmaktadır (Çavlin- Bozbeyoğlu, 2009).
Yaygın namus anlayışı ailenin ensesti fark etseler de harekete geçmelerine engel olabilmektedir çünkü saldırganın baba veya para getiren/ getirecek olan erkek kardeş olduğu durumlarda annenin ekonomik olarak güçsüz olması, ailede güç dağılımının eşit olmaması, kadına uygulanan baskı ile annenin ensest karşısında tepki gösterememesi bir gerçektir (İdrisoğlu, 2019).
“…babası yoktu, 4 kardeşlerdi, bir abisi vardı, iki tane de kendinden küçük kardeşleri vardı… Abisi 4 yıldır ona tacizde bulunuyormuş…annesine söylemiş, annesi tokat atmış… yok saymaya çalışıyor, çünkü bu oğul evin geçim kapısı olacak, okusa da okumasa da bir yerde işe girince o onlara bakacak, yani onları koruyacak olan o. Dul bir kadın, genç bir kızı var, çevreye karşı bütün baskılardan korumak zorunda olduğu kendisi ve bir ailesi var…” (Rehber öğretmen) (Bozbeyoğlu ve ark., 2010).
Çocuğun en yakınları tarafından gelen bu travmatik deneyimle yaşadığı suçluluk, utanç ve güven kaybının yanında depresyon, kaygı bozukları, kişilik bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, madde bağımlılığı, intihar düşünceleri ve davranışları gibi sorunlara da yol açabilmektedir (Yıldırım ve ark., 2014). Çocuğun uzun süre sessiz kalması, yaşadığı korku ve güven kaybı durumu daha da kötüleştirebilmektedir.
Sonuç olarak;
Erkeğin ataerkiden aldığı güç ve yarattığı cinsiyetler arası eşitsiz ortam kadın ve çocukların yaşadıkları sorunlarda seslerini çıkarmalarını zorlaştırmaktadır. Aile içi cinsel istismar, çocuk istismarının önemli bir boyutu olmakla birlikte toplumda yaratılan namus algısı, erkeğin üstünlüğü çocuğun ve kadının sesini kesmeye çalışmakta bu durum da ensestin gizli kalmasına neden olmaktadır. Kadınların ataerkil sistem karşısında güç kazanmasıyla birlikte ensestin ortaya çıkması ve mağdurun en az zararla atlatabilmesi mümkün olacaktır. Ensestin konuşulmasını engelleyen toplumsal cinsiyet ilişkileri ve ataerkil sistem eleştirildikçe çocukların kurtarılması mümkün olacaktır.
EK OKUMALAR
Sosyal Psikolojinin Temel Kavramları
Kaynakça
- Bora, A. (2015). Kadınların sınıfı. İletişim yayınları.
- Bozbeyoğlu, A. Ç., Koyuncu, E., Kardam, F., ve Sungur, A. (2010). Ailenin Karanlık Yüzü: Türkiye’de Ensest. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 13(1).
- Çavlin-Bozbeyoğlu, A. (2009) Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak (Özet Rapor), Ankara: UNFPA ve Nüfus Bilimleri Derneği.
- İdrisoğlu, Ö. (2019). Ensest vakası yaşayan ailerdeki annenin değerlendirilmesi: suç ortağı mı? İkincil mağdur mu? (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
- Sanay, B. (2018). Kardeşini doğurmak türkiye’de ensest gerçeği (11. baskı). İstanbul: Doğan Kitap.
- Walby, Sylvia. Patriyarka Kuramı. İstanbul: Dipnot Yayınları, 2016.
- WHO. Guidelines for Medico-legal Care for Victims of Sexual Violence, Geneva: http://whqlibdoc.who.int/publications/2004/924154628X.pdf 10.12.2020.
- Yıldırım, A., Özer, E., Bozkurt, H., Özsoy, S., Enginyurt, Ö., Evcuman, D., Yılmaz, R., Kuyucu, Y.E. (2014). Evaluation of social and demographic characteristics of incest cases in a university hospital in Turkey. Med Sci Monit, 20, 693-697.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Ezgi Büşra Akgöz tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.