Bir sahneyle başlayalım. Düşünün ki ünlü Sistina Şapelinde tavan fresklerini hayranlıkla inceliyorsunuz. Böylesi bir sanat eserinin bütün yoğunluğu çevrenizi sarmış durumda. Ya da Louvre Müzesinin geniş koridorlarında yürüyüp tarihin en ünlü heykellerine, tablolarına, mozaiklerine hayran kalıyorsunuz. Bir yanda Mona Lisa göz kırparken öbür yanda Psike ve Cupid kucaklaşıyor. Ancak o da nesi? Bir anda başınız dönmeye başlıyor, gücünüzün azaldığını hissediyorsunuz ve hatta gözlerinizden yaşlar gelmeye başlıyor. Belki de bu yüzden hastaneye gitme ihtiyacı bile hissediyorsunuz. Sanki bir nevi sanat çarpması gibi. İşte tam olarak bu durumun literatürde bir adı ve tanımlaması bile var; Stendhal Sendromu.

Stendhal ismi nereden geliyor?
Bu sendrom ismini ünlü Fransız yazar Stendhal’ın 1817 yılında Floransa’yı ilk ziyaretinde tecrübe ettiği duygulardan alıyor.
Floransa’nın ünlü bazilikalarından birini gezmekte olan Stendhal orada bulunan eserler karşısında çok güçlü bir duygu yoğunluğuna kapılır. Öyle ki geçirdiği bu nöbet benzeri durumla kendine gelme ihtiyacı duyarak bir süreliğine bazilikayı terk etmek zorunda kalır. Hatta kendi sözleriyle bu durumu; kendinden geçerek, hayatın gözleri önünden çekilmesi olarak tanımlar ve şahit olduğu bu yüce güzellik karşısında yere yuvarlanmaktan korktuğunu dile getirir.
Magherini’nin Çalışmaları
Bu sendrom yıllar sonra Graziella Magherini isimli İtalyan bir psikiyatrist tarafından tekrar araştırmaya başlanır ve kendisinin incelemeleri bu durumla ilgili oldukça ilginç gözlemleri ortaya çıkarır. Magherini, baş dönmesi ve huzursuzluk yaşayan, mecalsiz ve kimi zaman gözyaşları içinde acil servise başvuran yabancı turistleri inceler. Turistlerden bayılacakmış gibi hissetme, çarpıntı yaşama, yoğun hayret duyma ve bazen de dehşete düşmüş hissetme gibi şikayetler bile gelir. Bu durum tekrarlandıkça doktorun tezi daha da güçlenir. Bu sanat çarpması durumu genellikle yabancı ülkelerden gelen turistler arasında yaygın olarak gözlemlenir, hastalar arasında yok denecek kadar az İtalyan vardır. Bunun sonucunda Stendhal Sendromu için belirleyici etkenin seyahat, hatta daha belirgin olarak bir sanat kentine seyahat olduğu düşünülmeye başlanır.
Stendhal sendromu, belli bir isimle tanınmaya başladıktan önce de sonra da farklı coğrafyalardaki sanat eserlerinin çarpıcı güzelliğiyle ve hissettirdiği yoğun duygu silsilesiyle karşı karşıya kalanların deneyimlediği bir tür atak olarak pek çok yerde karşımıza çıkmaktadır.

Freud ve Stendhal Sendromu
Floransa sendromu olarak da bilinen bu duruma yaklaşanlardan biri de psikolojinin en popüler isimlerden biri olan Sigmund Freud’dur. Yunanistan’a yaptığı bir geziden çok etkilenen Freud bir makalesinde bu duygu yoğunluğundan bahseder. Yaşadığı tecrübeyi ”endişe verici bir yabancılaşma duygusu” olarak tanımlar. Freud’a göre bu yabancılaşmayı her yaşadığında düşsellik ile gerçeklik arasındaki sınırlar yok olur.

Stendhal Sendromuna yer yer sanat zehirlenmesi bile denmektedir. Birçok ismi olsa bile aslında bu psikolojik ve fiziksel sarsılmanın kökeninde hissettirdiği şey aynı; sanatın dayanılmaz güzelliği. Sanatı önümüze karşı konulmaz bir duygu festivaliyle çıkan, belki birçok şeyi anlamlandıran hatta insanın duyularına yoğunluğuyla meydan okuyan, ifadenin en büyüleyici hali olarak düşünmek bile yerinde olabilir.
İlginçtir ki, bu durum herhangi bir eğitim seviyesi, entelektüel birikim ya da bilgi düzeyi gözetmeden bütün insanlarda ortaya çıkabiliyor.Yani bir kişinin böyle bir nöbet yaşaması için özellikle sanatla ilgileniyor olması ya da bu konuda yüksek bir kültür seviyesine ulaşmış olması gerekmiyor, şansın kime vuracağı bir anlamda muamma. Belki de bu en temelde bütün insanlığın güzelliği ve estetiği ortak bir hayranlıkla takdir ettiğini ve sanat yoluyla aramızda rengarenk bir bağ olduğunu bile gösteriyor olabilir.
Ek Okumalar
Kanser Hastalarında Sanat Terapisi
Narsisizm ve Leonardo da Vinci
Kaynakça
Tuna, K. T. U. (2021). İnsanın Merak Yolculuğu (20. baskı). İstanbul: Destek Yayınları.
Amirou, R. (2006). Kültür turizminin imgesel boyutları. SOID Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi. 3, 29-33.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Seda Soylu tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.