Psikiyatri Dünyasında Büyük Yankı Uyandıran Rosenhan Deneyi

Rosenhan deneyi, Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi Psikolog David Rosenhan tarafından psikiyatri kliniklerinde akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne derecede doğru olduğunu anlamaya yönelik bir deneydir. Metin ve video: @damlagulmez Seslendirme: @meryem-metin Bu alanda büyük ses getirmiş ve dikkat çekmeyi başararak günümüz psikiyatri alanına büyük derecede katkı sağlamıştır. Rosenhan’ın makalesinde şöyle bir giriş yer...

Rosenhan deneyi, Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi Psikolog David Rosenhan tarafından psikiyatri kliniklerinde akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne derecede doğru olduğunu anlamaya yönelik bir deneydir.

Metin ve video: @damlagulmez Seslendirme: @meryem-metin

Bu alanda büyük ses getirmiş ve dikkat çekmeyi başararak günümüz psikiyatri alanına büyük derecede katkı sağlamıştır. Rosenhan’ın makalesinde şöyle bir giriş yer almaktadır: “Birçok cinayet davasında, suçlanan tarafın yanında olan psikiyatrlar, kişinin psikolojik durumu normal olmadığından ceza almaması gerektiğini savunurlar. Davacı tarafta yer alan, ünlü başka psikiyatrlar ise, aynı kişinin akıl sağlığında bir sıkıntı olmadığını ve ceza alması gerektiğini söylerler.” Rosenhan şunu savunur: Baktığımızda bir kültürde normal olarak kabul edilen başka bir kültürde normal olarak nitelendirilemeyebilir. Tanıya götüren belirtiler hastaların kendilerinden mi yoksa bulundukları ortamdan ve uzmanlardan mı kaynaklanır? (Bayramoğlu, 2019).

Deney Rosenhan’ın da içinde bulunduğu, daha önce herhangi bir psikiyatrik tanı almamış sağlıklı 8 katılımcıdan oluşmaktaydı. Bu 8 kişiyi 3 psikolog, 1 psikiyatr, 1 ev hanımı ve 1 ressam oluşturmaktaydı. Katılımcılar kendi kimliklerini gizleyerek isimlerini, mesleklerini değiştirerek Doğu – Batı kıyılarında 5 farklı eyalette yer alan hastanelere başvurdular. Randevu almak için hastaneler arandı, sahte hastaların başvuru şikayeti bir süredir farklı sesler duymaları olarak belirlendi ve bunun üzerine sahte hastalara seslerin ne dediği, duydukları seslerin hangi cinsiyetten olduğu sorulduğunda seslerin “boş”, “boşluk” ve “bir düşme sesi” gibi bir ses olduğundan bahsedildi. Sahte hastalar duydukları seslerin kendi cinsiyetleriyle aynı cinsiyetten olduğunu belirttiler. Psikiyatri kliniğine kabul edildikten sonra sahte hastalar, bahsedilen belirtileri artık yaşamadıklarını söyleyeceklerdi.

Katılımcılar bu kadar kolay hastaneye yatış yapılmasına inanamadıklarından dolayı kısa süreli hafif gerginlik ve endişe yaşadılar. Ortak korkuları, deneyin ilerleme kaydedemeden anlaşılacağı ve damgalanacaklarıydı. Bunun yanı sıra katılımcıların çoğunun daha önce herhangi bir psikiyatri deneyimi olmamış ve başlarına ne geleceği konusunda endişeleri vardı. Ancak süreç içerisinde hastane ortamında bu endişeleri azalmaya başlamıştı. Katılımcılar, hastane içerisinde, normal yaşantılarında davrandıkları gibi davrandılar.

Bu süreçte sahte hastalara gerekli tanıya yönelik ilaçlar veriliyordu ancak ilaçların hiçbiri yutulmuyordu. Hemşireler ve doktorlar nasıl hissettiklerini sorduklarında şikâyetlerini artık yaşamadıklarını belirtiyorlardı. Sahte hastalara, hastaneye yatış gerçekleştikten sonra taburcu olabilmeleri için doktorları iyi olduklarına ikna etmeleri gerektiği belirtilmişti. Bu sebeple sahte hastalar normal (oldukları gibi) davranmalarının yanı sıra hastane çalışanları ile işbirliği içinde hareket etmişlerdi. Bu durumun hemşirelerin raporlarına da yansıdığı belirtilmiştir. Raporlarda sahte hastaların “arkadaşça” ve “işbirlikçi” gibi değerlendirmelerine rastlanmıştır.

İlgini çekebilir:  Öfke Denizinde Savrulan Bir Gemi: Ergen Bir Bireyin Öfkesine Nasıl Tepki Verilmeli?

Sahte hastalara konulan tanılara bakıldığında; şizofreni tanısı ve manik depresif psikoz tanıları aldıkları görülmüştür. Taburcu edildiklerinde ise remisyon döneminde (hastalık belirtilerinin söndüğü dönem) şizofreni tanısıyla taburcu edilmişlerdir. Bu durumda bakıldığında kişi bir etiketleme yaşayarak bu hastalığın içine sıkışıp kalmaktadır. Üstelik bu kişiler sahte hastalardır.

Rosenhan, psikiyatrik tanıların kendi içlerinde sosyal damgalama taşıdığını belirtmiştir. Sahte hastaların hastanede yatış sürelerine bakıldığında ortalama yatış süresinin 19 gün olduğu, en kısa sürede çıkan sahte hastanın 7 gün sonrasında taburcu edildiği, hastanede en uzun kalan sahte hastanın ise 52 gün sonunda taburcu edildiği belirtilmektedir. Rosenhan makalesini yayınladıktan sonra oldukça tepki görmüştür. Hatta bir hastane Rosenhan’a meydan okuyarak kendisinden 3 ay boyunca sahte hastalar göndermesini istemiş ve gönderdiği sahte hastaları tespit edeceklerini

belirtmişlerdir. Bunun üzerine Rosenhan bu teklifi kabul etmiş, 3 ay boyunca hastane ekibi sahte hastaları tespit etmiş ve 193 başvurudan 41 hastayı sahte hasta olarak değerlendirerek bunu bildirmişlerdir. Ancak ortada şöyle bir sorun vardır ki o da Rosenhan’ın hastaneye hiç sahte hasta göndermediğidir.

David Rosenhan:

Dışarı çıkmanın tek yolu, doktorlara haklı olduklarını belirtmekti. Onlar bana deli olduğumu söylemişti. Ben deliyim ama daha iyi oluyorum, demek gerekti. Bu onların benim hakkımdaki görüşlerinin onaylanmasıydı.


Kaynakça

David L. Rosenhan, “On Being Sane in Insane Places,” Science, Vol. 179 (Jan. 1973), 250-258.Bayramoğlu, D. (2019, 3 Ocak). Akıl Hastanelerinde Akıllı Olmak Rosenhan Deneyi. [Psikologo] Erişim adresi: https://psikologo.com/akil-hastanelerinde-akilli-olmak-rosenhan-deneyi/Barutçu, M. (2016, 11 Ağustos).

Psikoloji’nin Kült Çalışması: Rosenhan Deneyi, Delilik Mekanlarında Akıllı Olmak Üzerine. [Sosyal Bilimler Çeviri] Erişim adresi: https://www.sosyalbilimler.org/psikolojinin-kult-calismasi-rosenhan-deneyi-delilik-mekanlarinda-akilli-olmak-uzerine/

Rosenhan Deneyi (1), Akıl Hastanesinde Akıl Sağlığı Yerinde Olmak – David Rosenhan. Erişim adresi : https://www.youtube.com/watch?time_continue=9&v=prrXO-ct_bs

Bir yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir