Çok yakın bir zamana kadar beynin, belirli bir yaştan sonra değişmediği, zekanın ve bazı becerilerin (örneğin enstrüman çalmak) sabit kaldığı veya sonradan öğrenilemediği savunuluyordu. Hatta birçoğunuz yakın çevresinden, “Ben enstrüman çalamam, ben İngilizce öğrenemem” gibi yakınmalar duymuştur.
İşte plastisite kavramı adeta bu “kalıp yargılara” tepki olarak ortaya çıkarılmış ve bize beynin kullanıma bağlı olarak geliştiğini, değiştiğini göstermiştir ki bu da bazı şeylerin salt yetenekle değil, eğilimle ve çabayla yani “kullanmakla” alakalı olduğunu ispat etmiştir. Yapılan son çalışmalar beynin birçok bölgesinin her yaşta yeni sinir hücreleri üretebilme potansiyeline uygun olduğunu göstermiştir. Motor nöronlar dışında birçok nöron yenilenebilmektedir. Yaş kaç olursa olsun, merkezi sinir sistemindeki bu yenilenme kabiliyeti azalarak da olsa devam etmektedir.
Özetle, beyin plastisitesine, beynin bağlantılarını düzenleme yetisi diyebiliriz. Bu yeti olmadan hiçbir beyin gelişemez.
Plastisite de kendi içinde ikiye ayrılmaktadır;
I. Yapısal Plastisite
Fiziksel yapıdaki değişim, kimyasal değişime göre daha uzun sürede gerçekleşir. Örneğin kimyasal değişim ile kısa süreli hafıza desteklenirken, uzun süreli hafıza için yapısal değişim gereklidir. Plastisite sonucunda meydana gelen beynin fiziksel yapısındaki değişim, bilişsel becerilerimizdeki gelişmeler olarak açığa çıkar.
1980’lerin sonlarında farelerin karmaşık yolları nasıl bulduğu konusunda yapılan beyin araştırmaları, memelilerin beyninde hipokampus adlı bir bölgeyi göstermeye başladı. Bu bölge bir yön bulma sistemi olarak iş görmekte, adına “yer hücreleri” denen özel hücreler sayesinde labirentte sağdan sola ne zaman dönüleceğini, bir kavşaktan nasıl bir yol izleneceğini tamamen bu beyin bölgesi denetlemekteydi. Uzun yıllardır öğrenme ve hafıza gibi süreçlerden sorumlu olduğu bilinen bir bölge olmasının yanı sıra bu bölgenin insanlarda da üç boyutlu uzayda yön bulmayla ilgili olduğu keşfedildi.
Ayrıca Londra’da taksi şoförleri üzerinde yapılan deneyde, beyinlerindeki hipokampus bölgelerinin hacminin, taksi şoförü olmayan insanlara göre yaklaşık %30 oranında büyük olduğu gözlemlenmiştir. Bu sonuçların esas önemli noktası, taksi şoförlüğünün beynin gelişmekte olduğu dönemde başlanan bir iş olmamasına rağmen, beyin gelişiminin bittiğini sandığımız bir dönemden sonra bile beynin bir bölgesinin ihtiyaca bağlı olarak gelişim gösterebilmesi, bu değişim hacim cinsinden ölçülebilecek kadar büyük anatomik farklılığa sebep olmasıydı.
II. İşlevsel Plastisite
Beynin bazı bölgelerinin normalde yapamadıkları işlemleri yapar hale gelmesi ya da beynin bazı bölgeleri çalışmadığı zaman onun görevlerini komşu bölgelerin ya da başka bölgelerin devralmasına denir. Çok daha büyük bir işlevsel plastisite kabiliyeti olan beynimiz, bizi bu alandaki örneklerle şaşırtmaya devam etmektedir.
Görme duyusunu yitirmiş ve Braille alfabesi öğrenen kişilerin beyinlerindeki işlevsel plastisite gözlemlenmek istenmiştir. Bilim adamları bu konuyu araştırmak için gözdeki veya görme sinirlerindeki hasarlar sebebiyle görme duyusunu kaybetmiş insanlar üzerinde bazı çalışmalar yapmışlardır. Bu insanlarda, beynin görmeyle ilgisi olan oksipital lob görme alanları sağlamdır fakat gözden gelen görme bilgisi beynin bu kısımlarına ulaşamadığı için bilinçli görme işlevini yerine getiremezler. Braille alfabesini öğrenen insanlarda yapılan işlevsel beyin taramaları, öğrenmenin ilk günlerinde tüm insanlarda olduğu gibi parmaklarla dokunulan yüzeyin değerlendirilmesi sırasında beynin tepesindeki duyu alanlarının beklendiği gibi aktif hale geldiğini gösterdi. İlginç olan kısım her gün Braille alfabesini talim eden deneklerin beyinlerinde yaklaşık 5-6 gün sonra görülen çalışma değişimiydi. Bir haftanın sonunda kişilerin parmaklarıyla okuma eyleminde ustalaşmalarına paralel, beyinlerindeki hareket, üstteki duyu analiz alanlarından beynin arka kısmındaki oksipital bölgeye kaymaya başlıyordu. Beyne giden görme duyusu engellendiğinde artık işlevsiz ve girdisiz kalan beynin görme merkezleri, dokunma duyusundan gelen bilgiyi değerlendirmek üzere görev almaya başlamaktaydı. Sonuç olarak işlevsel görev dağılımı beyindeki sağlam fakat kullanılamayan alanların yeni işler için tahsis edilmesiyle hızla değişebildiğini göstermektedir.
Sonuç olarak beyin plastisitesinin, belki de Homo Sapiens’in bu kadar adaptif, çabuk ve etkili öğrenebilen bir tür olması için gereken en büyük özelliklerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında plastisite de evrimsel süreçte “Doğada, fazla kullanılan organlar gelişir, kullanımına ihtiyaç olmayanlar ise körelir.“ sözüne bir anlamda destek vermektedir.
Bütün bunların ışığında plastisitenin bize normal fiziksel şartlar altında birçok şeyi sadece çalışmayla ve uğraşmakla becerebilme yetisi veren bir olgu olduğunu düşünebiliriz. Kendinizi yapamam edemem diye ketlemeden önce, doğanın size verdiği bu güzel özelliği düşünün ve ona göre hareket edin. Öğrenmenin yaşı yoktur. Bunu asla unutmayın. Çabalamaya devam!
Kaynakça
Değişen Beynim (Prof. Dr. Sinan CANAN)
https://bilimfili.com/beyin-plastisitesi-nedir-ve-neden-cok-onemlidir/
https://sinirbilim.org/noroplastisite-nedir-cok-onemlidir/