Yaşamı Tehdit Eden Hastalıklarda Verilen Savaş: İnsan Olabilmek

.

Geçmişten günümüze insanlık tarihini düşündüğümüzde, her bir insanın kendine özgü korkularının veya tabularının olduğunu söyleyebiliriz. Bu korkular, bireysel farklılıklar gösterebilir ve deneyimlenen yaşam olaylarının çeşitliliğine göre de değişebilir. Ancak bu çeşit zenginliğinin yanı sıra, hepimiz için evrensel bir korku yok mudur? Tüm insanlık için ortak bir tabudan söz edebilir miyiz?

Üzerine konuşmakta hatta düşünmekte bile zorlandığımız, gündemimizden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalıştığımız bir konu var ki biz onu ölüm olarak adlandırıyoruz. Ölüm hakkında yazmak, ona dair yazılanları okumak bile kendi başına zorlayıcı bir eylem olabiliyor. Durum böyleyken, onları ölümle karşı karşıya bırakan ölümcül hastalıkları yaşayanlar ne olacak peki? O insanlar neler yaşıyor? Hasta yakınları bu süreçte nasıl bulunuyor?

Elizabeth Kübler-Ross’ un Çalışmaları

Bu sorulara yanıt bulmak isteyen ve ölüm konusunda cesurca çalışmalar yürüten isim İsveçli Psikiyatr Elizabeth Kübler-Ross, ölümcül bir hastalığa sahip insanlarla düzenli olarak görüşmeler yapmış, onlarla ölüm ve ölmek hakkında konuşmuş, ölümü nasıl algıladıklarını öğrenmeye çalışmış. Bu çalışmaların diğer bir adımında, yaptığı görüşmelerde konuşulanlara seminerlerinde yer vermiş; hastalara yönelik doktor, hemşire ve hasta yakınlarının tutumlarını, hastaların ölüme dair düşüncelerini anlatarak bir farkındalık oluşturmaya çalışmıştır. Bu süreçte ölümle yüzleşmekte zorlanan pek çok öğrencisi hatta pek çok doktor bu seminerleri yarısında terk etmiştir.

Bu durumun da ötesinde, Kübler-Ross bu görüşmeleri gerçekleştirme çabasında zorluklarla karşılaşmış; doktorlar son zamanlarını yaşayan hastalarıyla ölüm hakkında konuşulmasına bile karşı çıkmıştır. Doktorların sergiledikleri bu katı tutumlar, ölümcül bir hastalığa sahip hastalar için gerçekten daha doğru bir tutum olabilir mi? Ölüm hakkında konuşmak, bu hastalar için çok daha yaralayıcı ve rahatsız edici midir?

“Odadan ayrılmadan önce, ‘Sizi hayatım boyunca unutmayacağım.’ dedi. İkimiz de bunun uzun bir süre olmadığını biliyorduk ama artık bunun pek önemi yoktu.” (Kübler-Ross, 2010). Kübler-Ross, hastalığının ve yaşamının son zamanlarında konuştuğu bir hastasının kendisine söylediği sözleri böyle ifade etmektedir. Ölüm hakkında konuşmasına, düşüncelerini ve korkularını paylaşmasına izin verilen neredeyse tüm hastalarından yıllarca bu ve benzeri memnuniyet geri bildirimleri almış; isteklerine saygı duyarak, yalnızca onlar hazır oldukları zaman ölüm hakkında konuşmanın ve hala bir insan olarak düşüncelerine değer verildiğinin görülmesinin hastalar için çok rahatlatıcı olduğuna şahit olmuştur.

İnsan Olabilmek

İçeriğinde değer barındıran yaşantılar, zengin yaşantılardır. Her insanın değer görme ihtiyacı olduğunu yadsımıyor, herkesin değer görmeyi hakettiğini düşünüyor olabiliriz. Ancak bu noktada kaçırılan önemli bir nokta var: Ölümcül hastalığı olan bireylerin bir insan olarak görülebilme zorluğu.

Engin Geçtan (2000), insan olmak için önemli olan kilometre taşlarından söz ederken, değersizlik duygusuna da yer verir. Ona göre bir çocuğu kendi başına ayrı bir birey olarak görebilmek, ona değer verildiğinin bir göstergesidir. Ve bir insana değer vermemiz, yalnızca o insanın gerçeklerini anlamaya çalışarak sağlanabilir. Oysa ölümcül hastalığa sahip insanların gerçeklerine çevrelerinde bulunan kişiler gözlerini kapatmıştır. Doktorlar hastayla değil, yalnızca o hastanın semptomlarıyla ilgilenir; hasta bir nesne haline gelir. Hasta yakınları, hastanın korkularıyla ilgili konuşmaktan kaçınır; çünkü kendileri buna hazır değildir ve yüzleşmek onlar için de çok zordur. Çoğu zaman hastanın duyguları, düşünceleri, yüz ifadeleri, mimikleri göz ardı edilir ve yalnızca tetkikler, belirli rakamlar, makinelerin sesleri odağa alınır. Hasta, hastalığı haline gelir. Bazen hastadan hastalığı gizlenebilir ve ona gereken bilgilerin verilmesinden bile kaçınılır. Kübler-Ross görüştüğü hastalarda, hastaların kendisine söylenmese bile neler döndüğünü anlayabildiğini; ancak kendilerinin bu konuda ikincil bir konuma atılmaları yerine onlarla paylaşımda bulunulmasını tercih ettiklerini söyler.

İlgini çekebilir:  Kanserin Psikolojisi

Aslında istenilen yalnızca insan kalabilmektir. Hayatlarının son zamanlarını yaşıyor olsalar bile, hem hastalar hem de hasta yakınları kendi korkularını, ölüme dair düşüncelerini, duygularını, sevgilerini ve daha pek çok süreci birbirleri ile konuşup, ortak bir paylaşım içerisinde geçirebilirler.

Hem beden ve ruh doktorları hem de hemşireler ölümcül hastalığa sahip hastalara karşı daha sıcak ve toleranslı olabilir; onların hal ve hatırını sorabilir, gözlerinin içine bakabilirler. Ancak tüm bunlar kolay değildir; çünkü ölüm korkusu evrensel bir korkudur. Hepimiz en başta, kendi ölümümüzle yüzleşmekten korkar; bu nedenle çevremizde bize kendi ölümümüzü hatırlatacak durumlardan uzaklaşmaya çalışırız. Bu noktada Kübler-Ross tüm insanlığa, hepimize, ara sıra dahi olsa ölüm ve ölmek üzerine düşünmeyi alışkanlık haline getirmemiz gerektiğini öğütler (Kübler-Ross, 2010).

Yaşam

Yalnızca ölüm ve ölmek üzerine değil; yaşam ve yaşamak üzerine de yazar Kübler-Ross. Çünkü ölüm çok büyük bir öğretmen olsa da, öğreneceğimiz pek çok dersi ölümün kıyısındayken öğrenmek zorunda değiliz. Yaşam yolculuğumuzun çok daha sahi olması için, kendimize hayatımıza dair önemli sorular sormaktan ve bu soruların üzerine düşünmekten korkmamalıyız. Kübler-Ross ve Kessler (2002) için ise yaşam yolcuğunda bize eşlik edecek en kıymetli şey sevgidir ve tek yanımızda götürebileceğimiz altın da odur.

Kaynakça

Kübler-Ross, E. (2010). Ölüm ve Ölmek Üzerine (E. Uşşaklı, Çev.). Ankara: APRIL Yayıncılık. (Orijinal çalışma basım tarihi 1969).

Kübler-Ross, E. ve Kessler, D. (2002). Yaşam Dersleri. (S. Soner, Çev.). İzmir: Ege Meta Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 2000).

Geçtan, E. (2000). Değersizlik Duygusu. İnsan Olmak (21. baskı) içinde (s. 75). İstanbul: Remzi Kitabevi.

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Yasemin Aksöz tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir