İnsanların mutlaka arkadaşlarına, eski sevgililerine “psikopat” dediğini duymuşsunuzdur. Benzer şekilde, dengesiz davranan bir komşumuzu “şizofren” olmakla itham edebiliriz. Bunlar, çok yaygın kullanılan “sıfatlar” haline gelmiştir. Günümüzde psikolojik rahatsızlıklar, özellikle Hollywood filmlerinin çarpık algısı nedeniyle, “sıradan” ve hatta “havalı” olgular olarak lanse edilmektedir. Bu durum, gerçekten bu hastalıklardan muzdarip olan insanların küçümsenmesine neden olmakta ve yaşamı güçleştiren bazı kritik durumlara dikkat çekilmesini zorlaştırmaktadır. Psikolojik hastalıkların isimlerini yanlış kullanmak, sürekli gribe yakalanıp yatağa düşen birini “Off, tam bir kanser hastası, sürekli yatakta.” diyerek tanımlamaya benzemektedir.
Bu hastalıklara sahip olan insanlar, hasta olduklarının farkına bile varmadan, tehlikeli sonuçların doğmasına neden olabilirler. Hele ki psikolojik rahatsızlıkların birçoğunun, genellikle bireyin hasta olduğunun farkına varmamasıyla karakterize edildiği düşünülecek olursa, dilimizde hatalı bir şekilde yer etmeye başlayan teknik terimlerin temizlenmesi ve düzgün kullanılmasının önemi daha da anlaşılacaktr. Bu yazımızda, onlardan 4 tanesinin (psikopat, OCD, şizofren ve manyak) gerçekte ne olduğuna değinecek ve doğru kullanımlarını anlatacağız.
Ancak öncelikle, “psikolojik rahatsızlık/hastalık” ne demek, onu öğrenelim: “Bir insanın sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmesine engel olan, sapkın, rahatsızlık verici ve sorun yaratıcı düşünce, duygu ve davranış kalıpları.” Burada dikkat edilmesi gereken nokta, “sapkın” kavramının oldukça geniş olması ve sınırlandırmanın güç olabilmesidir. Genellikle“toplumsal ve bireysel normallere aykırı davranma” olarak tanımlanır. Örneğin, seri katiller sapkındırlar. Ancak dahiler ve olimpiyatçılar da öyle… İşte bu nedenle, tanım bir bütün olarak ele alınmalıdır: bu sapkınlığın bireye ya da etrafındakilere rahatsızlık vermesi, sorunlar doğurması ve daha önemlisi, sağlıklı işleyişe engel olması gerekmektedir. Örneğin, bir topluluk karşısında konuşmaktan heyecan duyarak telaşa kapılmak son derece normal kabul edilmektedir. Ancak herhangi bir insanla etkileşime geçmekten endişelenmek ve bundan doğan telaş nedeniyle sürekli olarak kendinizi eve kapatmak, normal değildir ve bir psikolojik hastalığa işaret eder. Şimdi, 4 temel hastalık üzerinden giderek bunu anlayalım:
1. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OCD)
OCD, halk arasında bazı davranışları sıklıkla tekrar eden insanlar için, “takıntılı” anlamında kullanılır. Örneğin, oda arkadaşınızın lavabo kenarında duran her bulaşığı, hiç bekletmeden yıkamaya yönelik bir davranışını veya bir insanın sürekli turuncu renkte kazaklar giymesini kolayca OCD olarak niteleyebilirsiniz. Ancak bu, OCD değildir. OCD, çoğu zaman yaşam standartlarını ciddi anlamda düşüren, çok ciddi bir hastalıktır. OCD’ye sahip insanlarda bireyin istemediği ama buna rağmen sürekli aklını kurcalayan, kendi kendini tekrar eden düşünceler görülür. Bu rahatsızlık verici düşüncelere “takıntı” adı verilir. Bu takıntılar sonucunda yapılan davranışlara ise “zorlama davranışlar” anlamına gelen “kompülsif davranışlar” adı verilir.
OCD’ye sahip insanlarda, örneğin belli bir ışık düğmesine 4 defa üst üste basmazsa başına berbat bir şey geleceği ve hatta ölebileceği gibi düşünceler görülür. Dolayısıyla, sırf yamuk duran bir çerçeveyi düzeltme isteği, defterlerinizi hizalı bir şekilde koyma isteği, yerdeki karelerin kenarlarına basmadan yürüme merakı, şeritlerin düzgün çekilmemiş olmasından duyulan rahatsızlık, OCD değildir. Bunlar, topluma OCD denen hastalığın sanki şirin bir şeymiş gibi pazarlanması sonucu görülen uydurulmuş takıntılardır. Gerçek OCD hastalarında, belli bir davranış yapılmazsa, ciddi anlamda bir hasarın meydana geleceği korkusu vardır. Bu, eğlencelik veya arkadaş sohbetinde takılarak anlatabileceğiniz bir şey değildir. Örneğin eğer ki eğik bir kitabı düzeltmezseniz, başınıza bir şey geleceğini düşünmeniz ve bunun sizde ciddi anlamda telaşa, endişeye ve korkuya neden olması, fizyolojik tepkileri (terleme, titreme, hormon salgısı, vs.) tetiklemesi OCD’dir.
2. Şizofren
Bir komşunuzun geçen hafta yüksek sesle müzik çaldınız diye polise haber vermesi, sonraki hafta ise gelip size pasta teklif etmesi, şizofreni değildir. İnsanların size davranışlarının farklı olması, şizofreniyle alakalı değildir. Şizofreni, çok nadir görülen bir hastalıktır ve tüm Dünya’da sadece %1 oranında görülür; ancak çok ciddi sorunlar doğurur ve çoğu zaman yaşam standartlarını oldukça düşürür. Bu hastalık o kadar yanlış kullanılmaktadır ki, havanın bozulup açılması için, politik dengenin gidip gelmesi, ünlülerin garip kıyafetler giymeyi tercih etmesi ve hatta borsada fiyatların düşüp çıkması için bile kullanılır hale gelmiştir! Yani birden fazla kişiliğe sahipmiş gibi görünen kişiler ve olaylar için bu hastalığın adı kullanılır. İşin garip tarafı, şizofreninin kişilik bölünmesiyle hiçbir alakası yoktur! Bu mit, şizofreninin kelime anlamının “ayrık beyin” olmasıdır. Ancak burada “ayrık” sözcüğünden kasıt, beynin kendi kendisinden ayrık olması değil, gerçeklikten ayrık olmasıdır. Şizofreni hastaları, gerçek ile hayali ayırt edemezler. Dolayısıyla, gerçeklikten kopukturlar. Daha isabetli tanımıyla şizofreni hastalarının düşünce ve davranışları, o anda içinde bulunduğu gerçek durumla uyumsuzdur.
Şizofreni hastaları çoğu zaman sanrılar görürler. Örneğin kendilerinin üstün olduğunu düşünmeye meyillidirler. Şizofrenide görülen bir diğer yaygın sanrı ise, abartılı paranoya ve kendini hapsetme davranışlarıdır. Örneğin CIA, mafya, derin devlet gibi kavramların peşinde olduğunu düşünme gibi davranışlarla karakterize edilir. Şizofreninin bir diğer önemli belirtisi, halüsinasyonlardır. Bunlar, gerçekte olmayan şeyleri duymak, deneyimlemek veya görmektir. Dediğimiz gibi şizofrenler, gerçek olan ve olmayan şeyleri birbirinden ayırt edemezler.
Uzun lafın kısası, şizofreni sözcüğü, “tutarsız” sözcüğü ile eş anlamlı değildir. Şizofreni hastaları tutarsız olabilirler; ancak her tutarsız insan, şizofren değildir.
3. Manyak
Manik depresyon (ya da kısa tabiriyle “manya”, “manyaklık”), bipolar bozukluğun eski adıdır. Artık psikolojik tanımlamalarda kullanılan bir sözcük değildir; ancak yine de halen bilimsel bir terim olarak kabul edilmektedir. Depresyonda görüldüğü gibi bipolar hastalıkta da duygusal bozukluklar görülür. “Ruh hali” olarak da bilinen, kimi zaman “mizaç” olarak tanımlanan olgu, uzun dönem duygusal durumumuzu belirlemek için kullanılır. Ruh halini tanımlamak genellikle oldukça zordur ve son derece özneldir. Ancak duygusal bozukluklarda, belli bir duygunun uç derecede yaşandığı görülür. Bu da, diğer duyguların ve genel olarak ruh halinin kontrolünün güçleşmesiyle sonuçlanır. Örneğin depresif duygusal bozukluklarda umutsuzluk ve bitkinlik uç derecede görülür, Bipolar bozuklukta ise depresyon, maniklik (aşırı mutluluk) ve “normal” duygular bir arada görülür ve birey bunlar arasında gidip gelir. Bu duygu geçişleri kimi zaman ayda bir, kimi zaman haftada bir, kimi zamansa gün içerisinde bile olabilir.
Bipolar bozukluk veya manyaklık, süper enerjik ve çok mutlu olmak demek değildir. Benzer şekilde, terk edildiniz diye duygusal sorunlar yaşarken, birden kafanızı dağıtmak için alışveriş yapmaya çıkmak ve eğlenmek de değildir. İnsanların duyguları değişir, bunda sorun yoktur. Ancak bipolar bozuklukta, bu duygular uç derecede yaşanır. Örneğin birey, ciddi anlamda intiharı düşünürken, bundan birkaç saat sonra roller coaster’a binmeyi veya bir binanın tepesinden bungee jumping yapmayı isteyebilir. Daha önemlisi, halk arasında kullanılan yaygın kullanımının aksine birey, bu hislere engel olamaz. Bu süreçte bireyin kendisiyle ilgili görüşleri, düşünceleri ve algısı gerçeklikten sapar. Bir manik atak sırasında birey kendisini olduğundan çok üstün, çok zayıf, çok başarılı, çok başarısız, vs. görebilir. Örneğin yine, sevgilinizden ayrıldınız diye normalde 100 TL yaparken, 300 TL’lik alışveriş yapmanız, bir manik atak değildir. Ancak abartılı bir mutluluk duygusu içerisinde, ebeveynlerinizin tüm yaşam birikimlerinin bulunduğu banka hesabını birkaç saatte bitirmek, bir manik atak örneğidir. Bu abartılı atağın sonrasında bireyler, mutluluğun en üst doruklarından en alt zindanlarına birden çakılırlar ve genellikle intihar gibi uç derecede mutsuzluk belirtileriyle yüzleşirler. İşte bipolar bozukluk budur. Bir gün mutlu, bir gün mutsuz olmak değil.
4. Psikopatlık
Tartışmasız en popüler olan ve psikolojik terimler arasında en sıklıkla yanlış kullanılan sözcükler, “psikopat” ve “psikopatlık” sözcükleridir. Öyle ki, Alfred Hitchcock’un sanat tarihinin kilit eserlerinden kabul edilen Psycho filminde bile hatalı kullanılmıştır! Günümüzde, psikopatlık pek sık kullanılan bir bilimsel terim değildir. Bunun yerine, “sosyopat” sözcüğü tercih edilmektedir. Hatta daha da teknik tabiriyle psikopati ya da sosyopati, “antisosyal kişilik bozukluğu” olarak bilinir. Muhtemelen bilinen en uç derecede ve en tehlikeli psikolojik sorunlardan birisidir. Bireyler, bu tür kişilik bozukluklarına sahip olduklarının farkında değildirler. Hatta farkında olsalar bile, kendilerininkinin normal, diğer herkesinkinin hatalı olduğunu düşünürler.
Psikopatlık, sevgilinizin sizi aramaması ya da “durup dururken” terk etmesi demek değildir. Psikopatlarda, vicdan eksikliği görülür. Bu konu, her ne kadar arabesk bir şekilde yorumlanıyor olsa da, vicdani duygulara sahip olmamak, toplumsal ilişkilerde büyük sorunlara neden olabilir. Psikopatlar, ailelerine, eşlerine, çocuklarına, arkadaşlarına ve birlikte oldukları insanlara yaptıkları herhangi bir davranışın olumsuz sonuçlarından herhangi bir üzüntü, sorun, rahatsızlık duymazlar. Tekrardan, bir erkeğin bir dişiyi terk etmesi ve ağlatması, psikopatlık değildir. Bir erkeğin eşine yürürken çelme takıp merdivenlerden düşmesine ve boynunu kırmasına neden olması ve bunu bir sorun olarak değil, bir “şaka” olarak görmesi psikopatlıktır. Bir insanın yaşlı bir kadının bastonunu kesmesi ve karşıdan karşıya geçerken yolun ortasında yere düşmesine neden olması ve bundan keyif duyması, psikopatlıktır. Bir insanın en yakın arkadaşının ailesi ve çocukları trafik kazasında öldüğünde, cenaze sırasında ölmelerinin ne kadar komik olduğuyla ilgili eğlenceli şakalar yapması ve yaptığının toplumsal normlara uygun olmadığına dair en ufak fikrinin olmaması, psikopatlıktır. Psikopatlarda aşırı derecede yalan, kavgacılık, hırsızlık, kaba kuvvet, şiddet ve manipülasyon görülür. Dolayısıyla zeki ve asosyal olmak, psikopatlık ya da sosyopatlık değildir. Yani Sherlock Holmes (ve her türlü tiplemesi) psikopatiye de, “yüksek fonksiyonlu sosyopatiye” de işaret etmez. Bu, uydurma bir tanımdır. Moriarty, belki bir miktar uyabilir…
Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)
Kaynaklar ve İleri Okuma:
Alıntılanan Kaynak: Evrim Ağacı, http://www.evrimagaci.org/fotograf/73/6677