Son yıllarda ”psikoloji” bilimine olan ilginin artmasıyla sosyal medyada, muhabbet esnasında, aile arasında kısacası her yerde bu değerli alanla ilgili terimler, cümleler, tanımlamalar vb. duyuyoruz. Haliyle alana olan ilginin böyle fazla olması bizlere, insanların bu konuda doğru bilgilere sahip olduklarını düşündürüyor ama ne yazık ki durum pek de öyle değil. Psikoloji (Bkz. Psikoloji Bugünlere Nasıl Geldi?) bilimine olan ilginin artışıyla beraber oluşan yanlış bilgi yığını da hızla büyüyor. Sürekli psikolojim bozuk diyen birileri vardır çevremizde, insanlar gün içerisinde birçok olay yaşar ve tabii ki ruh halleri her zaman dengede kalmaz. Ruhsal dalgalanma kaçınılmazdır fakat her olumsuz düşüncemiz psikolojimizin bozuk olduğu anlamına gelmez. Zira bu, öyle basitçe gelişigüzel kullanılabilecek bir ifade değildir. Bu yazıda da gitgide yaygınlaşan bazı yanlışlıkları ele alacağız.
Hastalık İsimleri
Psikolojik rahatsızlıklar, bu rahatsızlıklara sahip olan kişiler için belli bir dönem boyunca sürekli olarak yaşam kalitesinin düşmesine neden olan ayrıca hastalığın türüne göre kişiyi, hayatındaki çeşitli işlevselliklerden alıkoyan zor bir süreçtir. Bu nedenle bu hastalık isimlerini yersiz dillendiren ya da bir sıfat gibi kullanan kişiler gerçekten rahatsız olan insanların yaşadığı kritik durumun küçümsenmesine, önemsiz, sıradan bir durummuş gibi yansımasına neden olur.
Bir hastalık tanısı koyabilmek için Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayınlanan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM) tanı kriterleri esas alınmalıdır.
Narsistik Kişilik Bozukluğuyla başlayalım… Kendisini çok seven ya da beğenen herkes NARSİST değildir. Evet, kendi kararlarına bağlı ve başkalarıyla çoğu zaman ortak noktada buluşamayan birisi olabilirsiniz ama bu ”Ben narsistim biraz, öyle herkesi sevemiyorum, kendime yeterim.” gibi cümleler kurmanız için tek neden olamaz.
Narsistik Kişilik Bozukluğu DSM-5 kriterlerinin bazıları şöyledir; başkalarını kıskanma, güçlü bir hak etme duygusu, başkalarından faydalanma, aşırı derecede hayran olunma ihtiyacı, empati yoksunluğu… Erken ergenliğin başından itibaren bu kriterler ve burada yazılmayanlarla birlikte en az 5 kriterin bulunması durumunda Narsistik Kişilik Bozukluğu (bkz: Mitolojiden Gelen Psikolojik Terimler: Narkissos ve Ekho) tanısı koyulabilir.
”Birkaç gündür moralim bozuk, biraz da üzgünüm, DEPRESYONDAYIM bu aralar ya ben”. Maalesef yine doğru olmayan bir kullanım. Depresyonda süregelen bir haz yoksunluğu ve isteksizlikten bahsedilir. Bu süreçte olumsuz düşünceler uç noktalara kadar dayanabilir. Her üzüldüğümüz olay sonrası depresyona girmeyiz, gerçek anlamda depresyonda olan kişiler olumsuz duygulanımın ötesinde farklı kriterleri de karşılarlar. Ayrıca bazı depresyon hastaları aşırı hareketlilik ve yerinde duramama gibi özellikler gösterir. Özetle depresyonda (bkz. Depresyonda Bilişsel Bozukluklar) olmak sadece halsiz hissetmekten ibaret değildir.
Düzenli olmayı çok seven herkes Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) tanısına sahip değildir. Kaldı ki düzenli olmak da bir hastalık değil aksine güzel bir özelliktir. OKB’de görülen düzenlilik ise bunun ötesinde düzensizlikle ilgili takıntılı düşüncelerin varlığına dayanır. Ek olarak belirtmek gerekir ki OKB, sadece düzen takıntısıyla sınırlandırılmış bir hastalık da değildir. ”Elimi yıkamadan yemek yiyemem, okb var bende, mesela şu tablolar eğik durunca rahatsız oluyorum.” Ahh yine ne yanlış bir kullanım! OKB tanısı koyulabilmesi için en az 6 ay boyunca, zihni sürekli meşgul eden düşünceler ve bunlardan kurtulmak için yapılmak zorunda hissedilen davranış örüntülerinin devamlı bir şekilde görülmesi beklenir.
“Uykusuzluk beni çok etkilemiyor, gece uyumayı da sevmiyorum. İNSOMNİA işte uykusuzluk hastalığı varya o” Ahh ahh insomnia gece uyumayı tercih etmemek değil, istesen de uyuyamamaktır hem de günlerce! Herkesin uykusuz geçirdiği birkaç günü olabilir fakat insomnia tanısı koyulabilmesi için en az 3 ay boyunca haftada en az 3 kez uykuya dalmakta güçlük yaşanması gerekiyor.
”Erkek arkadaşımla dün aramız iyiydi bugün beni terk etti, BİPOLAR mı acaba?’‘, ”Ben bipolarım bana güvenme bir anım bir anımı tutmaz benim.” Özellikle genç kesimde şu sıralar yaygın olan ”bipolar” (bkz. 30 Mart Dünya Bipolar Günü | Bilgisel) kavramı farklı karakterlere ya da gelgitlere sahip olmak anlamına gelmez. Sanırım bipolar (bkz. Bipolar (İki Uçlu) Bozukluk Ne Kadar İyi Tanınıyor?) kavramı kulağa daha ilginç geldiği için kullanımı gitgide yaygınlaşıyor fakat dengesiz davranmak bipolar tanısı için yeterli değil. Bipolar hastaları ani ve uçlarda duygu değişimi yaşarlar ama bu değişimi kontrol edemezler. Kendi yaşadığı kararsız duygulanımı bu hastalığa atfetmek, bu hastalıktan gerçekten muzdarip olan hastaların yaşadığı durumun ciddiyetine karşı saygısızlıktır.
Çoklu Kişilik Bozukluğu (Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu-DKB) da şu sıralar popüler olan bir rahatsızlık. Bu rahatsızlık birden fazla karaktere sahip olmak gibi algılanıyor ve doğal olarak bu durum insanlara değişik ve ilgi çekici geliyor. Hal böyle olunca da bu hastalığın yanlış kullanıldığı birçok örneğe rastlıyoruz. DKB’de kimliğin iki ya da daha fazla alterlere ayrılması söz konusudur. DKB ciddi sonuçlar doğuran ve çok az görülen bir psikolojik rahatsızlıktır ve tanı için gerekli olan DSM-5 kriterlerinden birisi de normal unutkanlığın ötesinde, önemli kişisel bilgilerin unutulması ve olayların hatırlanmasında boşlukların olmasıdır. DKB gerçek anlamda işlevselliği etkileyen zor bir hastalık olduğu için sadece bir konuda farklı davranan ya da hızlı karar değiştiren birisinin bu hastalığı kullanması hastalığın ciddiyetinin yadsınmasına neden olur. (bkz. Kişilik Bölünmesi ile İlgili 10 Film)
Yaygın Anksiyete Bozukluğu, günün en az yarısında birden çok olayla ilgili kaygı ya da endişe duyulması ve kişinin bu endişeyi kontrolünde güçlük çekmesi olarak tanımlanır. Yine çok sık duyduğumuz ”anksiyete” kelimesini gerçek anlamıyla kullanan kişilere rastladığımız kadar bilmeden, yanlış anlamlarda kullananlara da rastlıyoruz. ”Derste o kadar sıkıldım ki anksiyetem tuttu!”, ”Bana hemen cevap verilmediğinde anksiyete krizleri geçiriyorum:(“ Bazen sinirlenmek kavramının kullanması gereken yerlerde anksiyete ifadesi kullanılıyor bazen de küçük bir durum için yaşanan kaygı ”kaygı krizleri” şeklinde ifade ediliyor… Oysaki bu, büyük bir hata. (bkz. Yaygın Kaygı Bozukluğu)
”Çok yalan söylüyor, değişik ve tutarsız hareketleri var, ŞİZOFREN midir nedir?!” Öncelikle belirtmek gerek ki şizofreni de dahil hiçbir psikopatolojik tanı, kesinlikle aşağılama ya da hakaret olarak kullanılabilecek bir sıfat değildir. Şizofreni zorlu süreçler içeren ciddi bir hastalıktır. Aynı şekilde zeka geriliğinin de bir hakaret olarak kullanılması, doğru olmayan örneklerden birisidir.
Ek Olarak;
İkizler burcu ve bipolar benzetmesi: Herhangi bir burcun bir hastalıkla eşleştirilmesi yanlış ve bilimsellikten uzak bir genelleme olur. (bkz. Burcun Tam Olarak Seni Anlatıyor. Ne Zaman Fal Baktırsan Doğru mu Çıkıyor? – Barnum Etkisi)
Şizofreni ve hayali arkadaş ikilisi: Her şizofreni hastasının hayali arkadaşı olmak zorunda değildir.
Yanlış bildiğini düzeltmek, az bildiğin yerde eksiğini tamamlamak ve tam anlamıyla öğrenmeden konuşmamak, kendinizi doğru ifade etmenizi kolaylaştırırken sözel şiddete katkı sunmanızı engeller ve grup içi saygınlığınızı artırır.
Son olarak tekrar belirtmek istiyorum ki bipolar bozukluk, anksiyete yaşamak ve daha birçok psikolojik rahatsızlık yaşanması havalı, ilginç, özenilesi, hakaret olarak nitelendirilebilecek durumlar değildir. Sadece kalıp olarak bildiğimiz birkaç özelliğe göre insanlara bu şekilde hitap etmek veya şaka amaçlı bu terimleri kullanmak dikkat çekici veya komik olmadığı gibi bu konuda doğru bilgili insanların arasındayken ”bilgisiz” ve ”yersiz” konuşan durumuna düşmenize neden olabilir. Psikopatolojik tanılar da aynı kanser, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği gibi birer hastalıktır ve hassas durumlardır. Unutmayın ki bu hastalıklar ciddi süreçleri tetikler ve bu durumdan muzdarip binlerce insan bizimle beraber toplumda yaşamakta, başarılı bir uyum süreci ve tedavi için çaba göstermektedirler. Bu kavramları yersiz kullanmamalı, tanımını ve karakterize edici kriterlerini tam anlamıyla bilmediğimiz hiçbir hastalığı başkalarına ya da kendimize yakıştırmamalıyız.
Kaynakça
Amerikan Psikiyatri Birliği. (2013). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (Beşinci Baskı). (E. Köroğlu, Çev.) Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Kring, A.M., Johnson, S.L., Davison, G., & Neale, J. (2017). Anormal Psikoloji (M. Şahin, Çev.) İstanbul: Nobel.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.