2015 yapımı Inside Out’un ilk filminde, 11 yaşındaki Riley’nin ailesiyle birlikte yeni bir şehre taşınmasıyla beraber duygularının kontrol odasında yaşadığı kaosu; zihninde geçen ve duygularını temsil eden beş karakter (Neşe, Üzüntü, Korku, Öfke ve Tiksinti) etrafında dönen hikayeyi izlemiştik. İlk filmin ana mesajı, mutluluk ve üzüntü gibi farklı duyguları kucaklamanın, yalnızca mutluluğun değil üzüntünün de sağlıklı bir duygusal gelişim için gerekli olduğu; korku, üzüntü, öfkenin de empati ve derin bağlar kurmada oynadığı rolün önemiydi.
İlk filmdeki renkli kaosun ardından, Inside Out 2 devam filmi, bizleri Riley’nin gençlik dönemine adım attığı duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Riley’nin kimlik arayışını, gençlik sancılarını ve kendini kabul etme sürecini; zihnindeki duyguların etkileşimleri üzerinden derinleştiriyor. Bu devam filminde dört de yeni duyguyla tanışıyoruz: Kaygı, Gıpta, Utanç ve Bıkkınlık.
Riley’nin zihnindeki duygular arasında geçen karmaşa, mutluluğun zorluklarla iç içe olduğunu, her duygunun hayatımızdaki anlamını ve karmaşık duyguların nasıl bir arada var olabildiğini hatırlatıyor. Örneğin, Neşe karakterinin öfkelendiği, zaman zaman diğer duygularla çatıştığı veya Üzüntü karakterinin gülümsediği anlara şahit olduk. Bu, duyguların gerçek hayatta nasıl bir etkileşim içinde olduğunu ve duyguların tekil değil çok boyutlu olduğunu simgeliyor. Mutluluk ve üzüntünün her zaman birbirinden ayrılmadığını, çünkü mutluluğun zorluklardan da doğabileceğini hatırlatıyor.
Riley’nin büyümesiyle beraber duygusal evrimini gözlemleyebiliyoruz. Karakterlerden Neşe’nin yerine Kaygı’nın daha fazla öne çıktığı gösteriliyor. Bu, çocukluktan yetişkinliğe geçişte gözlenebilir . Riley’nin, arkadaşlarına olan davranışlarından pişmanlık duyup özür dilemesi, hem kişisel hesaplaşma hem de olgunlaşmanın bir sembolü olarak ele alınıyor. Neşe, Riley’yi tamamen kontrol edememekten dolayı üzülse de bu, Riley’nin daha olgun ve işlevsel bir birey hâline geldiğini simgeliyor.
Özetle filmin ana mesajı; bireyin duyguları olduğu gibi kabul etmesinin ve kendisine şefkatle yaklaşmasının hem bireysel hem de sosyal bağların güçlenmesinde önemli olduğudur. Karakterlerin film boyunca sadece olumlu yanları değil, olumsuz yanları da kucaklamayı öğrenmesi, Riley’nin büyürken Kaygı’nın daha çok ön plana çıkması ve yetersiz hissetmesi gibi detaylar; izleyicilerin, karakterlerin yolculuklarıyla kendi duygusal deneyimlerini yaşamasına ve empati kurmasına olanak tanıyor.
Karakterlerin İncelemesi
- Neşe: İlk filmde “mutluluk” duygusunu temsil eden Joy, bu devam filminde olgunlaşmanın ve zorlu duygusal deneyimlerin öneminin farkına varıyor. Mutluluğun yalnızca olumlu deneyimlerden değil, aynı zamanda üzüntüden ve zor zamanlardan da beslendiğini anlıyor.
- Üzüntü: Üzüntü karakteri, Riley’nin yaşadığı zorluklarda büyük bir rol oynayarak öne çıkıyor. Bu duygu, empatiyi güçlendirirken kişiyi kendi duygusal durumunu daha derin bir şekilde anlamaya yönlendiriyor. Filmde; üzüntünün, bireyin zor zamanlarını kabul etmesi ve onlardan ders alarak büyümesi için önemli rol oynadığı hakkında güçlü bir mesaj veriliyor.
- Öfke: Öfke, birçoğumuz tarafından yalnızca negatif bir duygu olarak algılanır; ancak film, öfke duygumuzun da işlevsel bir rolü olduğunu gösteriyor. Öfke duygusu; bazen sınır koyma, cesaretlendirme veya bir duruma karşı harekete geçirme gibi olumlu katkılarda bulunabiliyor. Bu, özellikle Öfke karakterinin Neşe ile olan etkileşiminde görülüyor. Karakterin, Neşe’nin iyimserliğinden etkilenerek daha yapıcı bir tutum sergilediğini görebiliyoruz. Öfke duygusu doğru bir şekilde yönlendirildiğinde, motivasyon ve adalet hissi yaratabiliyor.
- Korku: Korku, Riley’nin güvenliğini sağlamak için sürekli tetikte olan bir duygu. Ancak film, Korku’nun sadece fiziksel tehlikelerden kaçınmak için değil, sosyal veya duygusal risklerden korunmak için de önemli olduğunu gösteriyor. Korku, Riley’nin hayatında daha dengeli kararlar almasına yardım ederken, zaman zaman gereksiz bir şekilde devreye girerek kaygıyı tetikleyebiliyor. Bu duygunun diğerleriyle etkileşimi, bireyin riskleri değerlendirme ve bunlarla başa çıkma sürecini daha iyi anlamamızı sağlıyor.
- Tiksinti: Tiksinti, Riley’nin sosyal bağlarını ve ahlâki sınırlarını koruyan bir duygu olarak rol oynuyor. Filmde bu karakterin, Riley’yi hem fiziksel hem de sosyal açıdan zararlı durumlara karşı uyardığını görebiliyoruz. Örneğin, Riley’nin sosyal uyum arayışında tiksinti, onu utanç verici durumlardan veya toplumsal normlara aykırı davranışlardan uzak tutar. Bu duygu, bireyin değerlerini savunması ve sınırlarını belirlemesi açısından önemlidir. Ancak, aşırı tiksinti bireyin kendini kapatmasına ve dış dünyayla bağlarını zayıflatmasına neden olabilir.
Yeni Karakterler
- Kaygı: Film Kaygı’yı “düşman” ve “kötü karakter” değil, Riley’yi koruma amacıyla hareket eden bir karakter olarak işliyor. Kaygı, aslında Riley’nin hayatta kalma mekanizmalarından biridir. Ancak sahip olduğu araçlar sınırlı olduğundan dolayı onun koruma çabası bazen zarar verici olabiliyor. Kaygının, insanların “yeterince iyi olmadıkları” inancı ve reddedilme korkusundan beslendiği ancak dengelendiği takdirde olumlu bir rol de oynayabileceği anlatılıyor.
- Utanç: Utanç, bireyin toplum içinde yanlış bir davranış sergilediği ya da beklentileri karşılayamadığı hissiyle ortaya çıkan güçlü bir duygudur. Filmde, Riley’nin içsel dünyasında utanç, kendini “yeterince iyi” hissetmediği anlarda tetikleniyor. Bu duygu, bireyin kendi sınırlarını fark etmesine ve empati geliştirmesine yardımcı olabilir. Ancak aşırı utanç, öz saygıyı zedeler ve bireyin kendisini sürekli yetersiz hissetmesine neden olabilir.
- Gıpta: Gıpta, başkalarının sahip olduğu bir şeyin eksikliğini ve özlemini duyma hâliyle tanımlanır. Riley’nin sosyal çevresi ve arkadaşlıkları sırasında, özellikle kendini kıyasladığı anlarda bu duygunun varlığı hissedilebiliyor. Film, gıptanın bir motivasyon kaynağı olabileceğini, ancak öz kabul ve minnettarlık duygusuyla da dengelenmesi gerektiğini gösteriyor. Bu duygu, eğer dengelenir ve iyi yönlendirilirse, bireyin hedef belirlemesine ve motivasyonunu artırmasına yardımcı olabilir. Ancak, kıskançlığa dönüşmesi durumunda zarar verici hâle gelebilir.
- Bıkkınlık: Bıkkınlık duygusu, filmde detaylı olarak ele alınmasa da Riley’nin zihninde, sıkıcı veya tekrar eden durumlar karşısında bu duygunun devreye girdiğini ve diğer duyguların karışımı içinde yer alan bir yan tema olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Bıkkınlık, bireye duygusal enerjisinin tükendiği noktada, “yeterince iyi değilim” dedirten bir sinyal görevi görüyor. Özellikle Riley’nin kimlik arayışında ve kendisiyle ilgili yetersizlik inancıyla yüzleşirken yaşadığı yorgunluk, bu duyguya dair ipuçları veriyor. Büyüme sürecinde karmaşık duyguların bir arada yaşanması, bireyin harekete geçme motivasyonunu kaybetmesine neden olabiliyor.
Bonus
- Benlik Algısı: Filmin yeni bir bileşeni olan “Benlik Algısı”, Riley’nin kimlik gelişiminde kilit bir rol oynuyor. Riley’nin inançlarını, duygusal denge arayışını, içsel mücadelesini ve tüm karmaşıklığıyla kendini kabul etme sürecini temsil ediyor. Özellikle “yeterince iyi değilim” düşüncesiyle yüzleşirken, Riley’nin kimliğini yeniden inşa etme süreci dramatik bir şekilde aktarılıyor. Film, bu kimlik arayışının yalnızca gençlik döneminde değil, her yaştaki insan tarafından zaman zaman yaşanabilecek bir mücadele olduğunu ve bireyin her zaman hem iyi hem de kusurlu yanlarını kucaklaması gerektiğini vurguluyor.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Gonca Aktaş tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlenmiştir.