Önceki yazımızda bahsetmiş olduğumuz gibi evrimsel psikolojiye göre insanoğlunun iki temel amacı vardır: hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek. Bu serinin ilk yazısında bu iki temel amaç doğrultusunda heteroseksüel uzun süreli bir ilişki için kadınların karşı cinste aradıkları özelliklerden bahsetmiştik. Bu yazıda ise erkeklerin uzun süreli eş seçimlerinde karşı cinste aradıkları özelliklere odaklanacağız. Ancak bu özelliklere geçmeden önce evrimsel psikoloji perspektifinden erkeklerin neden uzun süreli ilişkileri tercih ettiğine bir bakalım.
Bu konuda yapılan araştırmalara göre erkeklerin uzun süreli ilişki stratejileri geliştirmelerinin ilk sebebi kadınlardır çünkü evrimsel psikolojiye göre doğada seçim yapan kadınlar iken seçilen erkeklerdir. Araştırmalara göre seçen pozisyonunda olan kadınlar, kendilerine güven ve bağlılık sinyalleri gönderen erkekleri uzun süreli ilişkiler için daha çok tercih ediyorlar (Buss, 2006a). Bağlılık göstermeyen, güven vermeyen erkekler ise kadınlar tarafından ya daha az tercih ediliyor ya da hiç tercih edilmiyor. Evrimsel psikolojiye göre bu sebepten dolayı erkekler tercih edilme ihtimallerini arttırmak için uzun süreli ilişki stratejileri geliştiriyorlar. Bir diğer neden ise literatürde “Babalık Belirsizliği (Paternity Uncertainty)” diye adlandırılan bir problem olmasıdır (Strassman, 1981). Bu problem kadınlardan farklı olarak erkeklerin hiçbir zaman çocuklarının kendilerinden olup olmadığı konusunda yüzde yüz emin olamamalarından kaynaklanmaktadır. Kadınlarda ise böyle bir belirsizlik söz konusu değildir çünkü hamile kalan kadın olduğu için doğacak çocukların annesi olduğu konusunda bir belirsizlikten bahsedemeyiz. Ancak erkekler bu konuda hiçbir zaman emin olamazlar. Tabii ki günümüz şartlarında durumlar geçmişte olduğundan çok daha farklı. Artık DNA testleri ile çocuğun anne ve babası kesin olarak belirlenebiliyor. Ancak şunu hatırlatmakta fayda var; evrimsel psikolojiye göre modern dünyadaki insanoğlu, atalarının sorunlara buldukları çözüm yolunun evrimselleşmiş versiyonunu içgüdüsel olarak tecrübe ediyor (Buss, 2015). Modern dünyada böyle bir belirsizlik söz konusu olmasa da bu problem geçmişte vardı ve bu problemi çözmeye yönelik çözüm yolları günümüzde etkisini gösteriyor olabilir. Yani erkeklerin uzun süreli ilişki kurmalarının bir diğer sebebi de çocukların babasının kim olduğu konusundaki belirsizliği azaltmak olabilir. Bunlara ek olarak uzun süreli ilişkilerin erkekler için bir diğer avantajı da çocuklarının hayatta kalma ihtimallerinin artması olduğu düşünülüyor. Bu da temel amaçlardan biri olan “üreme” amacına hizmet eder çünkü doğan çocuklar hayatta kalırlarsa onlar da ürer ve atanın genleri aktarılarak soy devam eder (Hill & Hurtado, 1996). Uzun süreli ilişkiler içerisinde doğan çocukların hayatta kalma ihtimalleri daha yüksek olduğu için gen aktarımı ihtimali de artmış olmaktadır. Ayrıca araştırmalarda uzun süreli ilişkiler içerisinde olan erkeklerin sosyal statüleri diğer erkeklere kıyasla daha yüksek olarak değerlendirilmiştir. Bu yüksek sosyal statü kaynaklara erişimi kolaylaştırdığı gibi kaynakları muhafaza etmeyi de sağlar (Buss, 2015).
Özetle, uzun süreli ilişkilerin erkekler için birçok faydası vardır: (1) Tercih edilme ihtimalini arttırmak, (2) babalık kesinliğinin artması, (3) çocuklarının hayatta kalma ve üreme başarısının artması, (4) sosyal statünün artması ve (5) koalisyon müttefikleri eklenmesi. Uzun süreli ilişkilerin erkekler için birçok avantajı olduğu düşünüldüğünde, bir sonraki soru: Erkekler uzun süreli ilişkiler için karşı cinste hangi özellikleri arıyorlar?
Aslında bazı yönlerden erkeklerin eş tercihleri kadınlara benzerdir. Kadınlar gibi erkekler de zeki, kibar, anlayışlı ve sağlıklı eşler ararlar (Buss, 2015). Ayrıca, kadınlar gibi erkekler de değerlerini paylaşan ve tutum, kişilik ve dini inançlarda onlara benzeyen kişileri ararlar. Ancak evrimsel psikolojiye göre erkeklerin ataları, kadınların atalarından farklı çiftleşme sorunlarıyla karşı karşıya kaldıkları için, onların soyundan gelen modern dünyadaki erkeklerin evrimsel çözümler olarak eş tercihlerinde farklı kıstasları vardır (Buss, 2015). Bu tercihler, bir kadının üreme durumu için en güçlü ipuçlarından biri ile başlar: Yaş.
Yaş
Yaş, kadının üreme değeri hakkında kritik bir ipucu olabilir. Üreme değeri; belirli bir yaş ve cinsiyetteki bir kişinin gelecekte sahip olması muhtemel olan çocuk sayısını ifade eder. Örneğin, 19 yaşındaki bir kadının üreme değeri, 30 yaşındaki bir kadından daha yüksektir çünkü ortalama olarak, gelecekte genç kadının, yaşlı kadından daha fazla çocuğa sahip olması muhtemeldir. Bir kadının üreme değeri 20 yaşlarından sonra istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. 40 yaşında bir kadının üreme değeri düşükken, 50’lerine geldiğinde ise neredeyse sıfırdır. Yapılan bir çalışmada ABD’deki erkeklere eşlerinin kaç yaşında olmasının ideal olduğu sorulduğunda, eşlerinin kendilerinden 1-2 yaş küçük olmasının ideal olduğunu belirtmişlerdir (Buss, 2015). Ayrıca erkeklerin kendilerinden genç eş tercihi sadece batı kültürleriyle de sınırlı kalmamış. Ayrıca Nijeryalı, Endonezyalı, İranlı ve Hintli erkekler de benzer tercihleri ifade etmişler. Otuz yedi kültürden gelen erkekler ile yapılan çalışmaya göre ortalama olarak erkekler kendilerinden yaklaşık 2,5 yıl daha genç olan eşleri tercih ettiklerini belirtmişler (Buss & Schmitt, 1993). Ayrıca başka bir çalışma, erkeğin yaşının tercih ettiği yaş üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koymuş. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, erkekler yaşları arttıkça kendilerinden çok daha genç olan kadınları tercih etmişler. 30’lu yaşlarındaki erkekler yaklaşık 5 yaş küçük kadınları tercih ederken, 50’li yaşlarındaki erkekler kendilerinden 10-20 yaş küçük kadınları tercih etmişler (Kenrick & Keefe, 1992). Bunların üzerine evrimsel bir yaklaşım, erkeklerin tercihlerinin sebebinin gençlik olmadığını, kadınların üreme değeri veya doğurganlıkla ilişkili özellikleri olduğunu söylüyor. Bu yaklaşım ile ergenlik dönemindeki erkeklerin de yaş tercihleri açıklanabiliyor. Araştırmalara göre ergenlik dönemindeki erkekler, daha genç partnerleri tercih eden tipik erkek örüntüsünün aksine, biraz daha yaşlı olan kadınları tercih ediyorlar. Bu modele göre bunun nedenini ergenlik dönemindeki erkekler için onlardan biraz daha yaşlı kadınların daha yüksek doğurganlığa sahip olması olarak açıklayabiliriz (Kenrick & Keefe, 1992). Sonuç olarak ergenlik dönemindeki erkekler kendilerinden birkaç yaş büyük kadınları tercih ederken ilerleyen yaşla birlikte erkekler gittikçe daha genç olan kadınları tercih ediyor.
Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor. Peki, erkekler yaşlandıkça neden kendilerinden çok daha fazla genç kadınları tercih etmiyorlar? Örnek verecek olursak; neden 50 yaşındaki erkekler 30-40 yaş aralığındaki kadınları tercih ettiklerini belirtirken, üreme değeri daha yüksek olan 20 yaşlarındaki kadınları tercih etmiyorlar? Eğer tercihler kadınların sadece üreme değeri ile ilgili olsaydı, her erkeğin 20-30 yaş arasındaki kadınları (doğurganlığın en yüksek olduğu dönem) tercih etmesini beklememiz gerekirdi. Evrimsel psikoloji bunu iki şekilde açıklıyor: Bunlardan ilki 50 yaşlarındaki bir erkek için 20 yaşlarındaki bir kadının ilgisini çekmenin daha zor olması çünkü bu kadının çevresindeki diğer erkekler hem kendilerinden daha güçlü hem de çok sayıdadırlar yani rakipleri fazladır (Buunk, Dijkstra, Kenrick & Warntjes, 2001). Diğer açıklama ise bu yaş grubundaki kadınlarla 50’lerinde olan bir erkeğin uzun süreli ilişki kurmasının görece daha zor olması. Fazla yaş farkı sebebiyle eşler arasında ortak noktalar, benzerlikler azalmakta ve bu durum ilişki içerisinde daha çok çatışmalara sebep olmaktadır (Da1y & Wilson, 1988).
Yaş kriteri, bir kadının üreme değerine bağlı erkeklerin tercihlerinin en belirgin olanıdır. Şimdi diğer kriterlere bakalım. Bu kısımda evrimsel güzellik standartlarının evrimsel psikoloji açısından değerlendirilmesi üzerine yoğunlaşacağız. Çünkü evrimsel psikolojiye göre, kadınlar için konulan güzellik standartları, kadınların üreme değerine işaret etmektedir. Evrensel güzellik standartları hakkındaki eleştirilere yanıt olarak Symons (1995) şöyle demiştir: “Güzellik, bakanın gözündedir ancak bu gözler ve gözlerin arkasındaki zihinler milyonlarca yıllık insan evrimi tarafından şekillendirilmiştir. Yani güzellik aslında bakanın adaptasyonundadır.” Evrimsel psikolojiye göre gençliğe, sağlığa ve dolayısıyla doğurganlık ve üreme değerine yönelik gözlemlenebilir fiziksel ipuçları, erkeklerin güzellik anlayışlarının bazı bileşenlerini oluşturmuştur.
Pürüzsüz Ten
Çalışmalar pürüzsüz bir cildin karşı cinsin çekiciliği hakkındaki pozitif değerlendirmelerimizde önemli bir yeri olduğunu doğrulamaktadır. Kadının temiz ve kusursuz bir cilde sahip olması parazitlerin bulunmadığına, gelişim sırasında cilt hasarı ile ilgili hastalıklarının olmadığına işaret etmektedir. Ayrıca hastalığa dayanıklı ve enfeksiyon olmadan iyileşebilen bu cildin sahibi muhtemelen iyi genlere sahiptir (Singh & Bronstad, 1997). Fink ve Neave (2005) tarafından yapılan araştırmada cilt kalitesinin algılanan yüz çekiciliği ile bağlantılı olduğu bulunmuştur. Ayrıca kırışıklıklar bulunmayan bir cilt, gençliğe yani üreme kabiliyetine vurgu yapmaktadır.
Feminen Yüz
Feminen yüz hatları, çekicilik için başka bir ipucu olabilir (Gangestad & Scheyd, 2005). Feminen yüz hatları dediğimiz zaman, dolgun dudaklar, nispeten büyük ve parlak gözler, daha ince ve küçük bir çene, yüksek elmacık kemikleri ve ağız ile çene arasında nispeten kısa bir mesafe gibi özelliklerden bahsedebiliriz. Kadınların feminen yüz hatları iki nedenden ötürü üreme değerinin bir göstergesi olabilir. Birincisi, kadınlar yaşlandıkça yüz özellikleri daha az feminen olur. Dudakların dolgunluğu azalır, gözler çöker, elmacık kemikleri daha az belirgin hale gelir. İkincisi, feminen yüz hatları, doğurganlıkla ilişkili olan yüksek östrojen seviyeleri ile de bağlantılıdır (Schaefer vd., 2006).
Simetrik Yüz
Gangestad ve Scheyd (2005) tarafından yapılan bir araştırmaya göre simetrik olan kadın yüzleri erkekler tarafından daha çekici olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca başka bir araştırmaya göre de simetrik kadın yüzlerinin, daha az simetrik yüzlere kıyasla daha sağlıklı olduğu düşünülmektedir (Fink & Neave, 2005). Evrimsel psikolojinin yaptığı açıklamalara göre simetrik bir yüze sahip olduğumuzda daha sağlıklı ve kaliteli genlere sahip olduğumuz hissini veriyor olabiliriz.
Ortalama Yüz
Ortalama bir yüze sahip olmak çekicilikle bağlantılı başka bir faktördür. Ortalama yüz kavramını biraz açalım. Langlois ve Roggman (1990) isimli araştırmacılar, bir bilgisayar programı yardımıyla var olan yüz resimlerini üst üste bindirerek yeni insan yüzleri yaratmışlardır. Yaratılan yeni yüzler, 4, 8, 16 veya 32 yüz üst üste eklenen yüz resimlerinden oluşuyordu. Bu farklı yüzlerden oluşan bileşik yüzler, bireysel yüzlerden daha çekici olarak değerlendirildi. Ve bileşik yüz yapmak için ne kadar çok yüz kullanılırsa, yüzün o kadar çekici algılandığı görüldü. Bu elde edilen ortalama yüzlerin neden daha çekici olduğunu açıklamak için iki hipotez geliştirilmiştir. İlk olarak, insanlar beyinde kolayca işlenen şeyler için genel bir bilişsel tercih gösterebilir ve ortalama bir prototipe uyan uyaranların işlenmesi daha kolay olabilir (Rhodes, 2006). İkincisi, ortalama yüz, genetik olarak kaliteli genlere sahip olmanın bir göstergesi olabilir (Gangestad & Scheyd, 2005). Ortalamadan sapmalar, hastalık veya genetik mutasyonlar gibi problemlere işaret edebilir.
Saç Kalitesi ve Uzunluğu
Gençlik ve sağlık için potansiyel ipuçlarından birisi de kadınların saçlarının uzunluğu ve kalitesi olabilir. Bir çalışmadaki araştırmacılar çeşitli yerlerden gelen 230 kadınla, yaşları, sağlık durumları, ilişki durumları, saç uzunluğu ve kalitesi konularında görüşmüşler (Buss, 2015). Sonuç olarak genelde yaş arttıkça saç kalitesinin de azaldığına ulaşmışlardır. Bir kadının gür ve parlak saçları olması onun doğurganlığı hakkında erkekler için önemli bir ipucu olabilir.
Vücut Ölçüleri
Yüz özellikleri resmin sadece bir parçası. Vücudun geri kalanının özellikleri de bir kadının üreme değerine işaret edebilir. Kadın bedensel çekiciliği için koyulmuş standartlar, ince bir vücut yapısına karşın dolgun bir vücut veya koyu ten rengine karşın açık ten rengi gibi kıstaslar kültürden kültüre değişir. Kültürel olarak en değişken güzellik standardı, dolgun bir vücut yapısına karşı ince bir vücut tercihi olarak görülmektedir. Gıdaların az olduğu kültürlerde, dolgun bir vücuda sahip olmak servet, sağlık ve yeterli beslenmeye işaret eder. Örneğin, Kenya, Uganda ve Ekvador’un bazı bölgelerinde gıda kıtlığı çok yaygındır ve bu ekolojilerde yaşayan erkeklerin daha kilolu ve daha fazla vücut yağına sahip kadınları tercih ettiklerine dair güçlü kanıtlar vardır (Sugiyama, 2005). Ya da ekonomik olarak zor zamanlar yaşanan dönemlerde, yine aynı şekilde erkekler daha kilolu kadınları tercih etmişlerdir. ABD ve birçok Batı Avrupa ülkesi gibi gıdaların nispeten bol olduğu kültürlerde, kilolu olmak ve sosyal statü arasındaki ilişki tam tersine çevrilir. Varlıklı bireylerin daha zayıf olması beklenir (Buss, 2015). Dolayısıyla, vücut ağırlığı konusundaki tercihler kültürler ve zamana göre değişmekle birlikte, bunu öngörülebilir yollarla yapar (Sugiyama, 2005).
Bu çalışmaların üzerine Singh (1993), kadının belinin ölçüsünün, kalçasının ölçüsüne oranının tercih kriteri olabileceğini söyler. Ergenlikten önce, erkekler ve kızlar benzer yağ dağılımları gösterirler. Ancak ergenlik çağında büyük bir değişiklik meydana gelmektedir. Erkekler, kalça ve uyluklarından yağ kaybederken, kızlarda östrojen salınımı, öncelik olarak kalçalarına ve üst uyluklarında yağ birikimlerine sebep olur. Gerçekten de, bu bölgedeki vücut yağı hacmi kadınlarda erkeklerden yüzde 40 daha fazladır. Ergenlikten önce bel-kalça oranı (Waist- Hip Ratio / WHR) her iki cinsiyetten bireyler için 0.85 ila 0.95 aralığında benzerdir. Bununla birlikte, ergenlikten sonra kadınların kalça bölgelerindeki yağ birikintisi, WHR’lerinin erkeklerden önemli ölçüde daha düşük sayıda olmasına neden olur. Sağlıklı, üreme kabiliyetine sahip kadınlar 0.67 ile 0.80 arasında WHR’ye sahipken, sağlıklı erkekler 0.85 ila 0.95 arasında bir orana sahiptir (Buss, 2015). Birçok araştırma, WHR’nin kadınların üreme durumunun doğru bir göstergesi olabileceğini göstermektedir. Bu aralığın altında ya da üstünde WHR oranına sahip kadınlar hamile kalmakta daha fazla zorluk çekmektedir (Buss, 2015). Ayrıca WHR uzun süreli sağlık durumunun doğru bir göstergesi olabilir. Diyabet, hipertansiyon, kalp krizi, felç ve safra kesesi gibi hastalıkların, toplam yağ miktarından ziyade bu oranla yansıtılan yağ dağılımıyla ilişkili olduğu bulunmuştur (Buss, 2015). Özetle, WHR, kadın çekiciliği için önemli bir bedensel işarettir ve kadın doğurganlığı ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Peki, biz bu güzellik standartlarını öğrendik mi?
Bu alanda var olan teorilerin çoğu, güzellik (çekicilik) standartlarının kültürel aktarım yoluyla kademeli olarak öğrenildiğini ve bu nedenle üç veya dört yaşına kadar ortaya çıkmadığını varsaymaktadır (Buss, 2015). Bununla birlikte, bir grup araştırmacı, bebeklerin gösterilen yüz resimlerine karşı sosyal tepkilerini inceleyerek farklı bir görüş ortaya koydular (Langlois, Roggman & Reiser-Danner, 1990). Yaptıkları çalışmada, yetişkin erkek bireyler, resimlerde bulunan kadın yüzlerini çekicilikleri açısından değerlendirdiler. Daha sonra 2-3 aylık ve 6-8 aylık bebeklere bu yüzler gösterildi. Hem küçük hem de büyük bebekler daha çekici olarak belirlenen yüzlere daha uzun süre baktılar, bu da güzellik standartlarının hayatın oldukça erken noktalarında ortaya çıktığını göstermektedir. Bu durum güzellik standartlarının öğrenildiği görüşüne karşı koymaktadır.
Kaynakça
- Buss, D. M. (2006a). The evolution of love. In R. J. Sternberg & K. Weis (Eds.), The psychology of love (pp. 65-86). New Haven: Yale University Press.
- Buss, D. (2015). Evolutionary psychology: The new science of the mind. Psychology Press.
- Buss, D. M., & Schmitt, D. P. (1993). Sexual strategies theory: An evolutionary perspective on human mating. Psychological Review, 100, 204-232.
- Buunk, B. P., Dijkstra, P., Kenrick, D. T., & Warntjes, A. (2001). Age preferences for mates related to gender, own age, and involvement level. Evolution and Human Behavior, 22, 241-250.
- Daly, M., & Wilson, M. (1988). Hawthorne, NY:Aldine.
- Fink, B., & Neave, N. (2005). The biology of facial beauty. International Journal of Cosmetic Science, 27, 317-325.
- Gangestad, S. W, & Scheyd, G. J. (2005). The evolution of human physical attractiveness. Annual Review of Anthropology, 34, 523-548.
- Hill, K., & Hurtado, A. M. (1996). Ache life history. New York: Aldine De Gruyter.
- Kenrick, D. T., & Keefe, R. C. (1992). Age preferences in mates reflect sex differences in reproductive strategies. Behavioral and Brain Sciences, 15, 75-133.
- Langlois, J. H., & Roggman, L. A. (1990). Attractive faces are only average. Psychological Science, 1, 115-121.
- Langlois, J. H., Roggman, L. A., & Reiser-Danner, L. A. (1990). Infants’ differential social responses to attractive and unattractive faces. Developmental Psychology, 26, 153-159.
- Rhodes, G. (2006). The evolutionary psychology of facial beauty. Annual Review of Psychology, 57, 199-226.
- Schaefer, K., Fink, B., Grammer, K., Mitteroecker, P., Gunz, P., & Bookstein, E L. (2006). Female appearance: Facial and bodily attractiveness as shape. Psychology Science, 48, 187-205.
- Singh, D., & Bronstad, P. M. (1997). Sex differences in the anatomical locations of human body scarification and tattooing as a function of pathogen prevalence. Evolution and Human Behavior, 18,403-416.
- Strassman, B. I. (1981). Sexual selection, parental care, and concealed ovulation in humans. Ethology and Sociobiology, 2, 31-40.
- Sugiyama, L. (2005). Physical attractiveness in adaptationist perspective. In D. M. Buss (Ed.), The handbook of evolutionary psychology (pp. 292-342). New York: Wiley.