COVID-19 Sonrası Algı Süreçleri ve Duyuların Önemi

 COVID-19 olarak tanımlanan yeni tip koronavirüsün evrimsel geçmişine bakıldığında, insanları enfekte ettiği bilinen yedinci koronavirüs türü olduğu bilinmektedir (Andersen, Rambaut, Lipkin, Holmes ve Garry, 2020). COVID-19’un bu haline evrilmeden önce çıkmış türlerinden ayrılan yönü, ciddi akut solunum yolu enfeksiyonlarına neden olmasıdır (Bulut ve Kato, 2020). Solunum yolu enfeksiyonuna yol açan yeni tip koronavirüsün buna bağlı...

 COVID-19 olarak tanımlanan yeni tip koronavirüsün evrimsel geçmişine bakıldığında, insanları enfekte ettiği bilinen yedinci koronavirüs türü olduğu bilinmektedir (Andersen, Rambaut, Lipkin, Holmes ve Garry, 2020). COVID-19’un bu haline evrilmeden önce çıkmış türlerinden ayrılan yönü, ciddi akut solunum yolu enfeksiyonlarına neden olmasıdır (Bulut ve Kato, 2020). Solunum yolu enfeksiyonuna yol açan yeni tip koronavirüsün buna bağlı olarak duyusal problemlerin meydana gelmesinde de etkisi olduğu düşünülmektedir. Virüsün neden olduğu bu duyusal problemler, COVID-19 testi pozitif çıkan hastalarda ya da virüsü geçirmemiş olsa da yaşanan bu pandemi sürecinden etkilenen kişilerde meydana gelebilecek değişiklikler olarak iki ayrı şekilde incelenebilir.

Koku ve Tat

 İlk olarak, virüse yakalanan kişilerin koku ve tat duyularında kayıplar yaşandığı ortaya çıkmıştır. Koku kaybı ya da koku körlüğü olarak da bilinen anozmi, korona testi pozitif olan her üç kişinin birinde tespit edilmekte ve koku duyusunda oluşan kayıplar tat algısını da etkilemektedir (Bienkov, 2020). Henüz kesin bir araştırma bulgusu bulunmamakla beraber, COVID-19 pandemisi sonrası hastalığı geçirmiş kişilerde kalıcı koku kayıpları yaşanması da ortaya çıkacak duyusal değişikliklerden biri ihtimaline gelmektedir.

Duyum ve Algı

 Duyum ve algı süreçleri kapsamında incelenecek ikinci durum, virüsü geçirmemiş kişilerde de pandemi sonrası görülecek olası değişikliklerdir. Hayatın ev ile sınırlandırılması, restoranların kapalı olması ve kişilerin birbirleri arasında korumaları gereken belli bir sosyal mesafenin bulunması duyumsanan koku ve tat çeşitliliğinin azalmasına neden olabilir. Koku duyusu başta amigdala olmak üzere limbik sistem ile doğrudan bulunan bir bağlantıya sahiptir. Bu duyu, beynin ön kutbu ile burun boşluğu arasında yerleşmiş koku lobunda işlenir. İşlenen veriler beynin; öğrenme, hafızaya alma, duygu durumunu düzenleme gibi pek çok alanına dağılmıştır (Canan, 2020). Bu işlem süreci kokunun hatırlanan anılar ile ilişkilendirilmesine yol açmaktadır. Keskin ve yoğun kokusuyla bilinen kolonya, pandemi sürecinde hijyene ve el temizliğine yönelik kullanılan malzemelerin başında gelmektedir. Günümüze kadar maruz kalınan kolonya kokusu, beyinde ilişkilendirildiği anılar yönünden daha spesifik boyutlar taşırken; pandemi sonrası duyumsanan kolonya kokusu, bellekte koronavirüs ile ilişkilendirilecek ve COVID-19 süreci ile ilgili anıların hatırlanmasında etkili olabilecektir.

Görme ve İşitme

 Evrimsel olarak bakıldığında koku ve tat ilk gelişen duyular olmasına rağmen (Canan, 2020), gün geçtikçe gelişip önem kazanan duyular değişmiş ve bu süreç pandemi sonrası başka bir boyut kazanmıştır. Pandemi sürecinde teknolojik uyarıcılara daha fazla maruz kalmak, uzaktan eğitim uygulamaları, seminer ve söyleşi etkinliklerinin dahi ekranlar üzerinden yönetilmesi, eğitim ve öğretimin dijitalleşmesini ve öğrenmenin teknolojik aletler aracılığıyla gerçekleşmesine neden olmuştur. Modern teknolojinin öğrenme süreci ile gerçek dünyanın arasına girmesi (Canan, 2020), pandemi sonrasında beynin karmaşık sistemlerinde daha çok görme ve işitme duyularına önem verilmesini sağlayabilir. Görme ve işitme duyusunun önem kazanacak olmasının bir diğer nedeni maske kullanımına bağlanabilir. Maske kullanımı, konuşurken kullanılan mimiklerin görünmemesine yol açarak, bireyin karşısında konuşan kişinin duygularını çözümlemekte zorlanmasına neden olacaktır. Bu süreçte maruz kalınan uyarıcılar, kişinin göz hareketleri ve ses tonuyla sınırlı olacağından görme duyusunun artan odak ve aktif göz temasıyla kullanılması gerekecektir. Temel duyguların, mimiklerin yanı sıra ses aracılığıyla da ifade edilebildiğini gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Örneğin alçak sesle konuşulması, karşıdakinin üzgün olduğuna; sesin olduğundan yüksek çıkması ise kişinin kızgın ya da korku duyduğuna yönelik algılara neden olabilir (Mlodinow, 2019). Bu araştırmadan yola çıkarak, algılama sürecinin; yüz ifadelerini çözümlemek yerine daha çok ses tonunun işlenmesi ile sağlanarak işitsel yollarla tamamlanacağı gözlenebilir.

Dokunma Duyusu

 Pandemi sonrası önem kazanacak duyuların yanı sıra, dokunsal bir varlık olan insanın somatoduyusal sisteminde önem kaybedecek yönler de oluşacaktır. Dokunma duyusunun evrimsel geçmişine bakıldığında, primatlardaki tımarlama davranışına benzer olarak insanların da birbirine sarılarak dokunma davranışını uyguladıkları görülür. Sarılma özelinde bakılan dokunma duyusu insan ilişkilerinde birbirine olan yakınlığı ve olumlu sosyal ilişkileri temsil eder (Dunbar, 2016). Dokunmaya ilişkin algılanan bu temsiller, pandemi sonrası farklılaşıp “hastalık kapma” algısına evrilerek değişime uğrayabilir. COVID-19 dönemi sonrası dokunulacak her türlü bölgeye potansiyel risk gözüyle bakılacağından, dokunularak yapılacak pek çok eylemin dokunma duyusu kullanılmadan gerçekleşecek şekilde tasarlandığı görülmektedir. Örneğin, aparatına basılarak kullanılan sıvı sabunluklar yerini sabunun ele otomatik sensör ile döküleceği mekanizmalara bırakmıştır. Bunun yanı sıra ebeveynleri sağlık personeli olan ve COVID-19 dolayısıyla dokunulmaktan ve dokunulmanın getirdiği yakınlıktan mahrum kalan bebeklerde, gelecekte oluşturacakları bağlanma şekilleri güvenli bağlanmadan daha olumsuz bir bağlanma stiline dönüşebilir.

 Pandemi sürecinin beraberinde getirdiği tüm bu tutum ve davranış değişimleri göz önüne alındığında, günlük yaşamda dokunma duyusunun büyük ölçüde kısıtlanması, dokunma duyusunda ortaya çıkacak önem kayıplarına neden olurken; koku ve tat duyularının gelişiminde durağan bir seyrin görüleceği; görme ve işitme duyularının ağırlık kazanarak öneminin artacağı tahmin edilmektedir.

Yazar: Sena Şümür

Kaynakça

  • Andersen, K. G., Rambaut A., Lipkin W. I., Holmes, E.C. ve Garry, R. F. (2020) The proximal origin of SARS-CoV-2. Nature Medicine, 26, 450-452. https://doi.org/10.1038/s41591-020-0820-9
  • Bienkov, A. (2020) If You’ve Lost Your Sense of Smell or Taste, You Could Be a ‘Hidden Carrier’ of the Coronavirus. Business Insider. https://www.businessinsider.com/coronavirus-symptoms-loss-of-smell-taste-covid-19-anosmia-hyposmia-2020-3
  • Bulut, C., Kato, Y. (2020) Epidemiology of COVID-19. Turkish Journal of Medical Sciences, 50, 563-570. https://doi.org/10.3906/sag-2004-172
    Canan, S. (2020) Tat ve Lezzet: Can ve Ölüm Boğazdan Gelir. E. H. Doğan (Ed.), İnsanın Fabrika Ayarları – 1 (5.baskı) içinde (114, 156-157). İstanbul: Tuti Kitap.
  • Dunbar, R. (2016) HugaBrit: The Science of Hugs and Why They (Mostly) Feel so Good. The Conversation UK. https://theconversation.com/hugabrit-the-science-of-hugs-and-why-they-mostly-feel-so-good-57501
  • Mlodinow, L. (2019) İnsanları Dış Görünüşlerine Göre Yargılamak. ( N. Önoğlu, Çev.), Subliminal: Bilinçdışınız Davranışlarınızı Nasıl Yönetir? (14) içinde (178). İstanbul: Okuyan Us. (Orijinal çalışma basım tarihi 2012).

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir