Bertrand Russell'in Nobel Konuşması

Bertrand Russell Kimdir? sorusunun klasik cevabı şudur: Bertrand Arthur William Russell, 3. Earl Russell, Britanyalı filozof, matematikçi, tarihçi ve toplum eleştirmeni. Ancak bu cevaba mutlaka eklenmesi gereken kısım şudur ki Russell 20.yüzyıldan bizlere akıcı  üslupla yazılmış eserler, insanı bazen düşündüren bazen derinden etkileyen akıl dolu sözler bırakan dönemin en önemli filozoflarındandır.

Düşüncelerim için ölmeyi göze alamam, çünkü yanılıyor olabilirim.

Bertrand Russell


Bertrand Russell Kimdir? sorusunun klasik cevabı şudur: Bertrand Arthur William Russell, 3. Earl Russell, Britanyalı filozof, matematikçi, tarihçi ve toplum eleştirmeni. Ancak bu cevaba mutlaka eklenmesi gereken kısım şudur ki Russell 20. yüzyıldan bizlere akıcı  üslupla yazılmış eserler, insanı bazen düşündüren bazen derinden etkileyen akıl dolu sözler bırakan dönemin en önemli filozoflarındandır.

Bertrand Russell’ın 1950 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında yaptığı kabul konuşmasından bazı kısımlar: 

Russell, siyasi teorilerin psikolojiyle ilişkilendirilmesinin önemli olduğunu savunduğu için bazı arzuların siyasetten daha önemli olduğunu vurguladığı bir konuşma yapmıştır.

”…Açlığın sloganlara etkisi nedir? Bu etkiyle günlük kalori tüketiminiz değişir mi? Eğer bir insan size demokrasi, bir diğeri ise  bir torba tahıl teklif ederse, açlığın hangi aşamasında, tahılı oylamayı tercih edersiniz?  Bu tarz sorular az dikkate alınır fakat üzerinde düşünmek gerekir…”

”İnsan davranışlarının tümü arzular tarafından yönlendirilir. İnsanın ahlakı ve görevleri dolayısıyla arzuya karşı koyabileceğini söyleyen ve bir grup ciddi ahlakçı tarafından geliştirilen yanlış bir teori var. Bunun yanlış olduğunu söylememin nedeni, insanların görev bilinciyle hareket etmemesi değil; böyle söylememin sebebi, sorumluluk sahibi olmayı arzulamadıkça, hiç kimsenin görev bilinciyle hareket etmeyecek olması. İnsanların ne yapacağını anlamak için onların içinde bulundukları maddi koşulları bilmeniz yetmez, aynı zamanda arzularını ve bu arzular karşısındaki zayıflıklarını da bilmeniz gerekir.

”Siyasi açıdan önemli arzular, birincil ve ikincil olmak üzere ikiye ayrılabilir. Birincil grupta yaşamın gereklilikleri geliyor: yemek, barınma, giyinme. Bunlardan herhangi birinde eksiklik gözlenirse, insanın yapabilecekleri ya da başvurabileceği şiddet sınırsızdır.”

Russell konuşmasının yukarıdaki kısmını, Arabistan’ın çok göç almaya başlamasıyla ülke nüfusunun çevre bölgelere taşması ve İslamın yükselişe geçmesiyle örneklendirir ve konuyla ilgili ”Şüphesiz ki buradaki temel arzu yiyecekti ve bu arzu, en büyük siyasi olaylardan birine neden oldu.” der.

İnsan diğer hayvanlardan çok önemli bir noktada ayrılır: Bu, sonsuz ve bazen tatmin bile edilemeyecek olan arzulara sahip olmasıdır… Bu türden arzular, cennette bile onu huzursuz edecektir. Boa yılanı, yeterli yemeği yediğinde uykuya dalar ve tekrar yemek yemeye ihtiyaç duyana kadar uyanmaz. İnsanoğlu ise çoğu zaman böyle değildir. Bir zamanlar tutumlu yaşamaya alışmış olan Araplar, Doğu Roma İmparatorluğu’nun zenginliklerine ulaşınca, direnemeyip kendilerine inanılmaz derecede lüks saraylar yaptılar. Yunan köleler onlara yiyecek temin ettiği için açlık artık mevzu bahis değildi. Buna rağmen durmamalarının ise dört sebebi vardı: Açgözlülük, hırs, kibir ve güç aşkı.”

Bertrand Russell'in Nobel Konuşması
Bertrand Arthur William Russell, 3rd Earl Russell (1872-1970), British philosopher, mathematician, and Nobel laureate at The Hague Conference. Original Publication: Picture Post – 4548 – Is Europe Nearer Union? – pub.1948 (Photo by Kurt Hutton/Getty Images)

Açgözlülük

Açgözlülük, bana göre korkudan doğar. Bir keresinde kıtlıktan ve ölümden kaçan iki küçük Estonyalı kızla tanışmıştım. Benim ailemle birlikte yaşadılar ve elbette birçok yiyecekleri oldu. Ama her zaman komşu çiftliklerden patates çalıp onları biriktirirlerdi. Çocukluğunu çok fakir şekilde geçiren Rockefeller da benzer şekilde yaşadı…Açgözlülüğün psikanalitik açıklaması ne olursa olsun, kimse bunun en kuvvetli itici güçlerden biri olduğunu inkar edemez. Ne kadar elde ederseniz edin her zaman daha fazlasını elde etmek isteyeceksiniz, tokluk (doyum) sizi her zaman rahatsız edecek bir rüyadır.”

Hırs

Russell hırsın açgözlülükten çok daha güçlü bir güdü olduğunu belirtmiş ve konuşmasını şu şekilde devam ettirmiştir: ”Yine İslam tarihine dönersek hanedanlar, sultanın farklı anneden olma oğulları anlaşamayınca büyük yıkımla sonuçlanan iç savaşlara maruz kaldılar. Benzer şeyler modern Avrupa’da da yaşanıyor… Eğer açgözlülük, hırstan daha güçlü olsaydı dünya daha mutlu bir yer olurdu… Ama gerçekte, birçok insan, gülen yüzleriyle, düşmanlarının yıkımını garantilemeye çalışıyor…’

Kibir

”Kibir, çok yüksek potansiyel taşıyan bir güdüdür… Kibrin en büyük sorunu, beslendiği şeyle beraber büyümesidir. Hakkınızda konuşulduğu sürece, hakkınızda daha fazla konuşulmasını isteyeceksiniz. Mahkemeye çıkan tutuklu bir katilin medyaya göz atmasına izin verirseniz, davasına yeterince yer ayırmayan gazeteye öfkelendiğini görürsünüz. Politikacılar ve edebiyat insanları da farklı değildir. İnsanoğlu sürekli dua ettiği Tanrı’ya bile benzer bir kibir yakıştırma acımasızlığına düşmüştür.”

Güç

“Güç sevgisi, bütün bu motivasyonlardan daha etkilidir. Güç sevgisi, kibir güdüsüyle yakından ilişkilidir ama aynı şey değildir. Kibir güdüsünün tatmin edilebilmesi için zafere ulaşmak gerekir ve güç olmadan da zafer kazanılabilir… İngiltere’de, kralın başbakandan daha çok zaferi vardır ama başbakan kraldan daha güçlüdür. Birçok insan, zaferi güce tercih eder fakat bu insanlar olayların seyri üzerinde zafer kazanmayı tercih edenlerden daha az etkilidir. Blücher, 1814’de Napolyon’un saraylarını görünce ‘bütün bunlara sahip olan birinin Moskova’nın peşinde koşması salaklık değil mi?’ der. Kibirsiz biri olduğunu kesinlikle söyleyemeyeceğimiz Napolyon, seçim yapması gerektiğinde yine de gücü seçti. Blücher’e bu seçim aptalca gözüktü.

Güç, aynen kibir gibi doyumsuzdur… Öte yandan zaaflar önemli adamların hayatındaki en güçlü itici unsurdur. İnsanlar üzerinde ne kadar güçlü olduğunu ölçmenin yolu onlara normalde yapmayacakları şeyler yaptırmaktır, yani kendisini güç sevgisine kaptırmış bir kişi, zevkten çok acı verir. Bir inşaat iznine ihtiyacınız varsa ilgili memur size “Evet” demekten daha çok “Hayır” demekten zevk alacaktır. Güç sevgisini bu kadar tehlikeli bir güdü yapan şey budur. ”

Bertrand Russell, güce karşı olan bu şiddetli isteğin sadece itici bir kuvvet olarak değerlendirilmesinin bir hata olduğunu belirtir ve bilginin peşinden gitmekharekete geçmek için temel olarak güç sevgisi ve güç isteğine ihtiyaç duyulduğunu da konuşmasının devamında belirtir: ”Bu gerekçeyle yararlı eylemlere ya da tehlikeli eylemlere yönlendirilip yönlendirilmeyeceğiniz, sosyal sisteme ve kapasitenize bağlıdır.”

Diğer Önemli Güdüler

Russell, heyecan arzusunun önemli bir güdü olduğundan, can sıkıntısından kurtulma isteğinin neredeyse bütün insanlarda bulunan güçlü bir arzu olduğundan da konuşmasında bahsetmiştir. Russell’ın heyecan ile ilgili konuşmasından kısımlar:

”Heyecanın önemi birçok çeşidinin yıkıcı olmasından gelir. Özellikle aşırı alkol tüketenler ve kumara karşı koyamayanlar için yıkıcıdır. Kitlesel şiddete dönüştüğünde yıkıcıdır. En önemlisi, savaşa sürüklediğinde yıkıcıdır. Dışa vuracak masum yollar bulunmadığında, heyecan o kadar derinleşir ki en sonunda dışa vurmak için kendisine zarar veren yollar bulur. …

”Mösyö Huc Çin Seddi’ndeki tüccarları; kışın bütün paralarını kaybedene kadar kumar oynayarak sonra tüm mallarını yitirmeye devam ederek ve nihayet giysilerini boşa harcayıp soğuktan ölmek üzere çıplak bir şekilde dolaşırken tanımlamaktadır. İlkel Kızılderili kabilelerinde olduğu gibi uygar insanlarda da savaş patladığında halkı alkışlatan bir heyecan aşkı olduğunu düşünüyorum, duygu -biraz daha ciddi olsa da- futbol maçındaki ile tamamen aynı.”

Korku ve  Nefret

”İnsanoğlunu maalesef hâlâ yöneten, birbirine çok yakın iki duygudan bahsetmek gerekiyor; korku ve nefret. Nefret ettiğimiz şeyden genelde korkarız ve her zaman olmasa da korktuğumuz şeyden nefret etmemiz doğaldır.”

”Yabancı ülkelere içgüdüsel tepkimizi kontrol eden hâlâ bu ilkel mekanizmadır. Tamamen çözülmemiş olan kişi, bütün yabancıları  başka vahşi bir sürünün üyesi olarak görecek. Fakat seyahat eden ya da uluslararası politika eğitimi alan kişi, sürüsünün gelişmesi için bir dereceye kadar diğer sürülerle birleştirilmesi gerektiğini keşfedebilecek.”

”Eğer İngilizseniz ve birisi size ‘Fransızlar sizin kardeşiniz’ derse içgüdüsel olarak düşüneceğiniz ilk şey, ‘Saçmalık; onlar omuz silkiyor, Fransızca konuşuyorlar. Üstelik kurbağa yediklerini bile duydum.’ olacaktır ama eğer Rusya ile savaşa girer ve size Ren Nehri’nin savunulması için Fransızların desteğine ihtiyacınız olduğu söylenirse o zaman ‘Fransızlar sizin kardeşiniz’ ifadesinin anlamını kavrarsınız. Fakat aynı anda bir başkası size Rusların da kardeşiniz olduğunu söylerse Marslılardan (uzaylı) gelecek bir tehlikeye işaret etmediği sürece sizi ikna edemeyecektir. Düşmanlarımızdan nefret edenleri severiz ve eğer düşmanlarımız olmasaydı sevecek çok az insan kalırdı.”

”Sadece kötü güçlere ya da en iyi ihtimalle nötr olanlara yer verdiğimi düşünebilirsiniz. Ancak korkarım ki kural olarak, böyleleri bizi başkalarının iyiliği için mücadeleye götüren güdülerden daha güçlüdür. Yine de bu tip güdülerin varlığını ve zaman zaman etkili olduğunu inkar etmeyeceğim. On dokuzuncu yüzyılın başlarında İngiltere’de köleliğe karşı ajitasyon şüphesiz iyimserdi ve tamamen etkiliydi.”

Russell konuşmasının sonlarına doğru siyasi düşünceyle ilgili değindiği etkileyici bir kısım:

”Tartışmamı özetlemenin zamanı geldi. Siyaset; bireylerden ziyade sürülerle ilgilenir ancak asıl önemli olan tutkular sürüyü oluşturan çeşitli bireylerin ortak hissettikleridir. Siyasi mekanizma iç güdüsel olarak sürünün nasıl kurulduğuna ve bir sürünün diğerine duyduğu düşmanlığa odaklanır. Sürü içindeki yapılanma, işbirliği hiçbir zaman mükemmel değildir. Kabul etmeyen, uyumsuzluk gösteren, akıntının dışında kalan üyeler olacaktır. Bu üyeler diğerlerine göre ya aşağılanmış ya da yüceltilmiş olanlardır. Onlar aptallar, suçlular, peygamberler ya da kaşiflerdir. Mantıklı bir sürü ortalamanın üstündeki bu bireylerin merkeze geçmesine izin vermeyi ve ortalamanın altındakilere de mümkün olan en az gaddarlıkla davranmayı öğrenmelidir.”

Ve Bertrand Russell muhteşem konuşmasını şu şekilde sonlandırır:

”Sonuç olarak söylediklerimin doğru olması halinde, dünyayı mutlu etmek için gereken en önemli şey akıldır ve sonuçta, bu iyimser bir sonuçtur çünkü akıl bilinen eğitim yöntemleriyle desteklenebilecek bir şeydir.”

Russell’in ünlü sözleri:

  • Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.
  • Ahlak değerlerinin öznelliğine ilişkin savlar nasıl çürütülebilir bilmiyorum ama keyfi bir zalimliğin yanlış olmasının tek nedeninin bundan hoşlanmayışım olduğuna da kendimi inandıramıyorum.
  • Bir uçurumun kenarında yürürken düşme şansınız, korktuğunuz kadar artar.
  • Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz.
  • Ne yazık ki çoğu insan daha önce mutlu olduğunu ancak mutsuzluğa düştüğü zaman anlıyor.
  • Bilgisiz sevgi güçsüzdür; sevgisiz bilgi ise yıkıcıdır.
  • İsteklerimizin bazılarını elde edememek; mutluluğumuzun ayrılmaz bir şartıdır.
  • Düşüncelerim için ölmeyi göze alamam, çünkü yanılıyor olabilirim.

Kaynak: Russell, B. (1950). Nobel Lecture.

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.


Uzman Psikolog

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir