Rüyalar Dileklerimizin Gerçekleşmesi midir?

Freud'un rüya teorisi neden ve nasıl rüya gördüğümüz üzerine oluşur. Geçmiş yüzyıldan bu yana oldukça itibarsızlaşmış da olsa, bazı doğru kısımları olduğunu gösteren deneyler mevcuttur.

Bir Dönem Batı Dünyasına Damga Vuran ve Çok Tartışılan Rüya Teorisi ve Üzerine Yapılan Araştırmalar

Avrupa’da  en iyi bilinen ve belki de en kötü şöhretli teori Freud’un rüya teorisidir. Geçen yüzyılın başında, Sigmund Freud, rüyalarımızın uyanık yaşamlarımızda yerine getirmek istediğimiz arzularımızdan başka bir şey olmadığını savunarak, Düşlerin Yorumu (1899) adlı kitabını yayınladı. Bu arzularımız/dileklerimizden bazıları nispeten masumdur ve bu durumlarda rüyalarımız arzularımızı olduğu gibi resmeder. Bununla birlikte, bizim için kabul edilemez olan başka arzularımız da vardır (kabul edemeyeceğimiz veya harekete geçemeyeceğimiz cinsel veya saldırgan dürtüler gibi) hayallerimizin onları sansürlemesi gerekir.

Bu tür kabul edilemez istekler tipik olarak bilinçli (conscious) uyanık zihin tarafından bastırılır, ancak rüyada tanımlanamayan ve tuhaf bir şekilde ortaya çıkar. Freud, bir psikanalistin ve serbest çağrışım (free association) gibi yöntemlerin yardımıyla, rüyanın arkasındaki arzunun keşfedilebileceğini savundu. Teori, bütün şöhretine rağmen, son yıllarda itibarsızlaştı ve çürütüldü (Domhoff, 2000).

Neden rüyalara dair düzinelerce teori var – duygularımızı işlemeye yardımcı olmaktan, yeni anıları güçlendirmeye ve tehdit edici durumları prova etmeye kadar? –

Deney

Bununla birlikte, son yirmi yılda, Freud’un teorisinin en az bir kısmının doğru olabileceğini gösteren yeni bir dizi deney yapıldı ve sonucunda ortaya çıktı ki; görmezden gelmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımız şeyleri hayal ediyor olabiliriz.

Bu deneylerden ilki, bir düşünceyi görmezden gelmek veya bastırmak için çok uğraştığımızda, genellikle geri gelmeye devam ettiğini fark eden Daniel Wegner tarafından gerçekleştirildi. Bunun nedeninin, bir düşünceyi bastırmaya çalıştığımızda aynı anda iş başında olan iki psikolojik sürece sahip olmamız olduğunu öne sürdü. “Onu aktif olarak bastıran bir çalışma süreci ve bastırılmış düşünceye göz kulak olan bir izleme süreci”. Bu nedenle düşünceyi bastırmak karmaşıktır ve ancak iki süreç birlikte uyumlu bir şekilde çalıştığında elde edilebilir.

Wegner, bu işlemlerin REM (rapid-eye-movement ) uykusu sırasında başarısız olabileceğini öne sürdü. REM uykusu sırasında beynin düşünceyi bastırmak için gerekli olan kısımları (dikkat, kontrol ve çalışma belleği ile ilgili olanlar gibi) devre dışı bırakılır. Rüyalarımızın büyük bir kısmının REM uykusundan geldiğini biliyoruz, bu yüzden Wegner, rüyalarda yeniden ortaya çıkan birçok bastırılmış düşünceyi görebileceğimizi varsaydı.

Rüya Geri Tepme Etkisi

İlginç bir şekilde, Wegner fikrini 2004 yılında test etmeyi başardı. Deneyinde, katılımcılardan tanıdıkları bir kişiyi tanımlamaları ve daha sonra o gece yatmadan önce akıllarına gelen her şeyi (stream-of-consciousness) bir kağıda yazmak için beş dakika harcamalarını  istedi. Bu katılımcıların ilk grubuna, beş dakikalık yazıları sırasında kişiyi düşünmemeleri söylenirken, ikinci bir gruba özellikle onlar hakkında düşünmeleri söylendi. Üçüncü bir grup ne isterse onu düşünebilirdi. Sabah uyandıklarında, hepsi o gece gördükleri ve hatırlayabildikleri rüyaları kaydettiler.

Sonuçlar açıktı: Düşüncelerini bastırması talimatı verilen katılımcılar (1. grup), düşüncelerini kişiye odaklamaları talimatı verilen katılımcılardan (2.grup) ve istediklerini düşünebilen katılımcılardan (3.grup)  çok daha fazlasını hayal ettiler. Wegner buna “rüya geri tepme etkisi” (dream rebound effect) adını verdi.

Deneyden bu yana, rüya geri tepme etkisi hakkında çok daha fazla şey öğrendik. Örneğin, genellikle düşünce bastırmaya daha yatkın olan insanların daha fazla rüya geri tepmesi yaşadıkları ve bir düşünceyi bastırmanın sadece onunla ilgili daha fazla rüyaya değil, aynı zamanda hoş olmayan rüyalara da yol açtığı bulundu.

Daha önceki araştırmalardan bazılarında, genellikle düşüncelerini bastırmaya çalışan insanların sadece duygusal deneyimlerini uyanık haldeki yaşamlarından daha fazla hayal etmekle kalmayıp, aynı zamanda diğerlerinden daha kötü uyku kalitesine, daha yüksek stres, endişe ve depresyon seviyelerine sahip oldukları bulundu (Baumeister ve ark., 1994).

Düşünceleri bastırmanın bir dizi zihinsel sağlık sorunuyla ilgili olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, onları bastırmaya çalıştığımızda düşüncelere ne olduğunu gerçekten daha iyi anlamamız gerekir. Öyleyse, arzularımız/dileklerimize dikkat etmek, hayatımızda bize yeterince sorunlara neden olan dikkat etmediğimiz şeyleri tanımlamamıza yardımcı olabilir. Bu, terapide rüya çalışmasının bir değeri olduğu anlamına da gelebilir.

Özet

Freud’un rüya teorisinin deneysel olarak test edilmemiş (ve test edilemeyecek) birçok yönü vardır. Arzularımızın gerçekleşme isteğinin hemen hemen her rüyada yer aldığını iddia etmek mümkündür ancak bunu kanıtlamak veya çürütmek şu an için imkansız görünüyor. Daha sonraki yazılarında Freud, teorisinin her türlü rüyayı açıklayamayacağına değinmiştir. Teorisi aynı zamanda rüya yorumunun doğruluğunu hayalperestlikten uzaklaştırır ve analistin eline geçirir, bu da rüya çalışması için etik kurallarla çelişmektedir.

Bununla birlikte, teorinin bazı yönleri yapılan araştırmalara karşı direnmiştir. Örneğin, REM uykusundan gelen rüyalar, Freud’un rüyalarımızda ortaya çıkan bastırılmış saldırgan dürtülerin kanıtı olarak kullanabileceği agresif etkileşimlerle doludur (Domhoff, 2000).

Dolayısıyla, Freud’un rüyalar hakkındaki teorisinin doğruluğu henüz belirsizliğini korurken uygun görünen bir açı var: Rüyalar bilinçdışının bilgisine giden kraliyet yoludur ve sürgün edilmiş düşüncelerin yaşadığı yerdir.

 

Ek Okumalar

Rüyalarınızın Yönetmeni Olmaya Ne Dersiniz?

Kaynakça

Moving Dream Theory Beyond Freud and Jung

The Science Behind Dreaming

Suppressing the ‘white bears’

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden  tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir