Giriş
Fisk (1974), bireylerin doğduğundaki biyolojik cinsiyeti ve cinsiyet rolüyle cinsiyet kimliği arasında örtüşmeme, uyuşmazlık nedeniyle yaşadığı sıkıntı ve stresi cinsiyetinden hoşnutsuzluk (gender dysphoria) olarak adlandırmıştır. DSM IV-TR’ye (DSM: Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) göre ‘cinsel kimlik bozukluğu’ tanısı konulması için karşı cinsiyetle güçlü ve sürekli özdeşim kurma gerekli görülmekteydi (Amerikan Psikiyatri Birliği 1994). Bu, DSM 5’te, cinsiyet kimliğinin bedensel cinsiyet ile örtüşmemesinin farklı derecelerini de içerecek çok daha genel kapsamlı bir terim olarak yaygın şekilde kullanılan trans (transgender) kavramına karşılık gelecek şekilde ‘cinsiyetinden hoşnutsuzluk(cinsiyet disforisi)’ tanı kategorisi tanımlanmıştır (Amerikan Psikiyatri Birliği 2013).
“Trans bireyler yaşam boyu ayrımcılığa, şiddete, baskıya maruz kalmaktadırlar. Bu bireyler, kişilerarası ve sosyal ilişkiler, eğitim ve sağlık hizmetleri, çalışma hayatı, hukuk ve politik temsil gibi birçok alanda dışlanma yaşamakta, ayrımcılığa uğramakta (Currah ve Minter, 2000; Erni, 2012; Lloyd, 2005; Lombardi, 2001), temel insan haklarından mahrum edilmekte ve ciddi oranlarda şiddete maruz kalmaktadırlar’’ (Witten ve Eyler, 1999). Ayrımcılığı daha da alt boyutta inceleyecek olursak, bazı araştırmalar trans kadın(erkekten kadına geçiş) ve trans erkek(kadından erkeğe geçiş) arasında da sosyodemografik ve klinik açıdan önemli farklılıklar bulmuş ve trans kadınların işlevsellik düzeyinin daha düşük olduğunu ortaya koymuştur. Bu farklılıklar trans kadınların toplumda daha az kabul gördüklerine ve daha zor yaşam koşulları içerisinde olduklarına işaret etmektedir (Turan, Poyraz, İnce ve ark. , 2015). Trans kadınlar, hem cinsel yönelimleri hem de cinsiyet kimlikleri -ve belki de din, dil, ırk gibi kimlikleri- açısından çoklu ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Bu da aslında toplumsal cinsiyet bağlamında, toplumun cinsiyet normlarını nasıl etkilediğini gözler önüne sermektedir. Transların yaşadığı sorunların yaygınlığına ve ciddiyetine rağmen, bu grup, akademinin ve alanda çalışan ilgili profesyonellerin en az bilgi sahibi olduğu gruplar arasında yer almaktadır(Aypar ve Tanyaş, 2017). Bilginin az olması da kesin olmayan ve ön yargıya sahip bakış açılarını doğurmaktadır. Transfobi de bu sayede gelişmektedir. ‘’Cinsiyet fobisi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültürle, anlam sistemleriyle, kurumlarla, sosyal geleneklerle ve politikayla ilişkili olarak ele alınması gereken gruplar arası bir sürece işaret etmektedir“(TODAP, 2017).
Trans bireylere bakış açısını inceleyerek başlamak önemlidir. Toplum bir olgunun kabul edilmesinde ya da engellenmesinde en büyük etken rolündedir ve toplum henüz trans bireylerin var olma ve olağan olma olgusunu tam anlamıyla içselleştirmemiştir. Toplumlardaki her dezavantajlı grupların karşıladığı gibi, farklı bir yönelime, farklı deneyimlere, farklılıklara ve insan haklarına saygı duyulmaksızın dezavantajlı gruplara sürekli bir baskı söz konusudur ve buna bağlı olarak da “trans bireyler“in varlığı kimilerince de ruhsal bozukluk, anormallik ya da sapkınlık olarak adlandırılmaktadır. Bu bilimselliğin ve insani değerlerin çok dışında olmakla birlikte, ahlaki ve politik bir tercihtir ve dayanağını hangi davranışların kabul edilebilir olduğunu belirleyen toplumsal, kültürel ve ekonomik normlardan alır (TODAP, 2017).
DSM 5’de yer alan cinsiyet hoşnutsuzluğu tanımı göz önünde bulundurularak, benimsenen ruh sağlığı anlayışı aslında hastalığın kaynağını bireyin anormalliğine atfetmek, meselenin toplumsal/bağlamsal niteliğini göz ardı etmekle kalmayıp, tedaviyi de bireyin varsayılan anormalliğinin ortadan kaldırılmasına odaklanmaktadır (TODAP, 2017). Bunun aksine ruh sağlığı çalışanlarının ve toplum bilimcilerin yapması gerekenler daha sağduyulu, insanı kazanma temelli, kişiye rağmen yapılması gereken uygulamalar değil de kişinin iyi oluşu odaklı, kişi ile beraber yürütülen uygulamalar olmalıdır.
Plotnik (2009)’in tanımına göre psikoloji, bireylerin zihin ve davranışlarını sistematik olarak inceler ve ruh sağlığını temel alır. Bu alanda çalışan psikologların, trans bireylerin ihtiyaçlarını ve amaçlarını belirlemede, toplumu bilgilendirme ve bu olguyu kabullendirmede önemli bir yeri vardır. Bu yüzden de bu grup ile çalışabileceklerini unutmadan, yeterli bilgiye sahip olmayı amaç edinmelilerdir. Aslında her tür görüşmede olduğu gibi, trans bireylerle de görüşme yaparken, insanı salt insan olarak kabul ederek, tarafsız bir şekilde kişinin yaşamına mahremiyetine, haklarına saygı duymak, bununla birlikte güvenli ve etik bir ilişki kurmak psikologların amacı olmalıdır.
Bu çalışmanın ilk amacı, psikolog adayı olan psikoloji öğrencilerinin trans bireylere karşı görüş ve tutumlarını sorgulamak, onların yaşamları ile ilgili bilgi düzeylerini, var olabilecek ön yargılarını ve homofobi/transfobi sahibi olup olmadıklarını belirlemektir. İkinci amaç ise bu kişilerin psikolog adayı olarak trans bireylerle çalışmak için ne kadar yeterli olduklarını ve neler yapabileceklerini belirleyerek bir tartışma zemini hazırlamaktır. Bu çalışmanın psikoloji alanında profesyonel olarak çalışacak kişilerin bu alandaki bilgi yeterliliğiyle ilgili az sayıdaki çalışmanın ortaya koyduğu bilgi birikimine katkıda bulunması temennimdir.
Bu amaç doğrultusunda da araştırma soruları şu şekildedir:
- Trans nedir ve trans bireyler kimlerdir?
- Trans bireylere toplumsal açıdan yaklaşım nasıldır?
- Toplumsal cinsiyet açısından, toplum trans bireylere karşı nasıl bir bakış açısına sahiptir?
- Hukuki süreç trans bireyler için, Türkiye’de nasıl işler?
- Trans bireylere bireysel yaklaşım nasıldır?
- Trans bireylerle çalışacak profesyoneller bu konuda yeterli midir?
- Sosyal Bilimler/ Toplum Bilimleri açısından psikologlar trans bireyler için neler yapmalıdırlar?
Metot
Katılımcılar
Araştırma Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde Psikoloji bölümü öğrencisi olan 5 katılımcı ile yapılmıştır. Katılımcıların ikisi kadın üçü ise erkek olarak cinsiyetini bildirmiştir. Yaşları 22 ile 25 arasında değişen katılımcıların hepsi görece orta gelirlidir. Katılımcıların hepsi farklı şehirlerden (Bartın, Erzurum, Hatay, Kars, Van) Bolu şehrine eğitim için gelmiştir. Örneklemin heterojen olması bakımından farklı şehirlerde yaşamasına dikkat edilmiştir. Katılımcıların hepsi psikoloji bölümünde isteyerek okuduğunu bildirmiştir. Araştırma sırasında gizliliği korumak amacıyla, katılımcıların gerçek adları bildirilmemiş, hepsi için takma adlar kullanılmıştır.
Araçlar
Nitel çalışmada, psikoloji öğrencilerinin trans bireylere yönelik tutum ve davranışlarıyla ilgili kapsamlı bir sözel analiz yapabilmek hedeflenmiştir. Çalışmaya katılması için görüşülen kişiler, çalışma öncesinde çalışmanın içeriğiyle ilgili birebir bilgilendirilmiştir. Görüşmeler yapılmadan önce katılımcıların bilgilendirilmiş onamı alınmış ve katılımcılar ad-soyad, cinsiyet, yaş, doğum yeri ve aylık gelir düzeyinin yer aldığı demografik bilgilerin yanı sıra psikolojiye olan ilgisinin de sorgulandığı kısa bir form doldurmuştur. Görüşmeler yarı yapılandırılmış şekilde ilerlemiş, katılımcılara önceden hazırlanmış 17 açık uçlu soru ve görüşmenin akışına göre alt sorular yöneltilmiştir. 5 katılımcıyla 15-30 dakika arası değişen uzunluklarda bireysel olarak derinlemesine görüşme yapılmıştır. Onay alındıktan sonra, ses kayıt cihazıyla görüşmelerin ses kaydı alınmış, bu kayıtlar daha sonra yazar tarafından metne dökülmüştür. Çözülen ses kayıtlarının oluşturduğu görüşme dökümleri nitel raporun temel girdisini oluşturmuştur.
Bulgular
1. Translığı Tanımlama
Translığı tanımlamaları ve trans birey hakkında bilgilerini öğrenmek için katılımcılara “Trans birey kimdir? Trans bireyler hakkında ne biliyorsunuz?’” sorusu yöneltilmiş ve katılımcıların translığı iki başlık altında topladığı görülmüştür. Üç kişi cinsiyetin “değiştirilmesi” olarak tanımlarken, iki kişi doğduğu biyolojik cinsiyetinde “hissetmeyen” olarak tanımlamıştır. Cinsiyetin değiştirilmesi olarak adlandıran kişilerden ikisi Görkem Bey’in (25, Van) ’’…genellikle erkeklerle özdeşleştiriliyor yanılmıyorsam, yani erkek bireylerin kadın olması.“ düşüncesindeki gibi trans bireyleri daha çok erkeklerle ilişkilendirmiştir.
Translığı biyolojik cinsiyetinde hissetmeyen olarak tanımlayan kişiler ise biyolojik etkisine vurgu yaparak bunun bir yönelim olduğunu belirtmişlerdir. Bir katılımcı bunu şöyle ifade etmektedir: “Olduğu biyolojik cinsiyetinde hissetmeyen bireylere trans birey denir. Biyolojik ya da çevresel etmenlerin tek taraflı bir etkisi olmadığını, ikisinin bir arada olduğunu bu yüzden de yönelim olarak adlandırıldığını düşünüyorum” (Ender Bey, 23 yaşında, Erzurumlu).
Katılımcıların dördü trans olmanın anormallik ya da ruhsal bozukluk olmadığı konusunda hemfikirdi ve bu kişilerin hepsi, translığın biyolojik alt yapısı olan bir şey olduğu üstünde durdu. Bir kısmı bunu psikoloji lisans öğreniminde edindikleri bir bilgi de olduğuna vurgu yaptı. Fakat, translığın anormal olduğunu ama bunu çoğunluğun belirlediğini belirten Görkem Bey’in bu konuda oldukça dikkat çeken, çarpıcı bir bakış açısı vardı:
“Burada biraz farklı düşünüyorum, kusura bakmayın ama normal ne bir kere? Ruhu kabul edersek translık normal olur, kişisel bir tercih ya da yönelim, her neyse, o olur. Ruhu kabul etmediğimiz zaman normalden sapan her şey anormal oluyor, bu yüzden translık da anormal oluyor. Normal dağılımın dışında kalan her şey anormal oluyor. Translık da anormal, sakatlık da… Çünkü onun elinde olmayan bir şey, normal olmayan bir şey, kişisel tercih dememiz için özgür olmamız lazım. Özgürüz dememiz için ruhumuzun olması lazım. Normal ve anormal tanımını biz oluşturuyoruz. Normal dediğimiz şey aslında çoğunluk, anormal de çoğunluktan sapan. Hastalıklı normal değil mesela. Ama aslında normal ne? Karışıklık burada. Ben anormal olduğunu düşünüyorum’” (Görkem Bey, 25 yaşında, Vanlı).
Bireylerin trans olmasının seçim olup olmadığı konusunda yapılan görüşmelerde ise Nil Hanım hariç diğer dört kişi bunun seçim olmadığını vurgulamıştır. Nil Hanım ise “Bir yerde kişi kendini öyle hissediyor ama bir yerde de bir seçim aslında, yani düşünsenize kadın gibi hissediyor, kadın olmayı seçmesi daha iyi olmaz mı?“ diyerek aslında cinsiyet değişimine vurgu yapmak istemiştir. Diğer dört kişinin seçim olmamasına dair fikri kesin idi. Bunu bir katılımcı farklı bir bakış açısı ile şöyle açıklamıştır: “Çok fazla dezavantajı var ve yani kimse bunu bile bile seçmez ki. Böyle doğmuşsun, bu tarz yaşıyorsun ve onlar gibi hissetmiyorsun. Hissettiğin gibi yaşamak istiyorsun ve bazı değişiklikler yapmak istiyorsun. Bir seçim olamaz, bu seçim değil”(Ada Hanım, 23 yaşında, Karslı).
“Seçim” kavramı, cinsel kimlikler bağlamında toplumda seçim olarak algılanabilir bir kavram olduğu için katılımcılara seçim kavramının toplumdaki taşıdığı etkinin üstünde de durulmuştur ve katılımcılara bununla ilgili sorular sorulduğunda hepsi de toplumsal normlara bağlı olarak seçim kavramının onlara dezavantaj yarattığını söylemiştir. Ancak bazıları aileden dışlanma üstünde dururken bir kısmı etiketlenmeye vurgu yapmıştır.
“Seçme kendi isteğinle bir şeyi tercih etmek manasında kullanılıyor genelde. O yüzden özellikle cinsiyet rollerinde bir tercih söz konusu olduğunu söylersek bu sefer bir şeye yönelmiş, kendi isteği ile yapmış gibi göründüğü için bir etiketleme oluyor. Kullanılabilir bir şey olduğunu düşünmüyorum seçim kelimesinin” ( Ender Bey, 23 yaşında, Erzurumlu).
Üreme konusunda ise katılımcılara “Trans bireylerin doğanın dengesini bozduklarını düşünüyor musunuz?” diye soruldu, açıklamaları istendi ve dört kişi bu soruya etkilemeyeceği cevabını verdi. Bir katılımcının cevabı dört kişinin cevaplarına benzeyen en kapsamlı cevaptı:“Bundan ziyade etkileyecek birçok etmen var. Genetik bozukluklar veya çok kişinin üreme istememesi gibi etkenler de var. Yani bunu kabul edecek olursak her şeyi kabul etmemiz gerekiyor. Her türlü genetik bozukluğu da kabul etmemiz gerekiyor kısırlığı da kabul etmemiz gerekiyor. Genellikle bunları kabul etmemeyi tercih ediyorum” (Ender Bey, 23, Erzurum).
Diğer taraftan Görkem Bey, evrimsel açıdan doğanın dengesinin bozulduğunu söylemiştir: “Evrimsel baksak baya baya bozuyor. Biyolojik olarak üreyemedikleri için, belki taşıyıcı annelik olabilir ama, aykırı gibi duruyor. Ön yargılı olarak söylemiyorum ama sağduyu bir kenara bırakmak gerekiyor. Ortada oluşmuş bir şey var.” Görkem Beye ek olarak, bu kişiler için ebeveynliğe nasıl baktığı sorulduğunda etik değerlerin sağlanamayabileceğini söylemiştir: “Etik ortaya çıkıyor. O çocuğun öyle yetiştirilmesine kim karar veriyor? O çocuk bunu seçer miydi? Çünkü sonuçta, üreyemeyecekleri için evlatlık edinecekler. İlerde çocuk ‘Ben böyle isem bunun nedeni bu olabilir’ diyebilir. Ben yine de uzmanlar onay verdikten sonra evlatlık edinmeleri taraftarıyım.”
Trans tanımı ile ilgili olarak psikolog adayı olan öğrenci katılımcılara eğitimleri süresince bilgi sahibi oldukları DSM 5 (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı 5) içinde yer alan transseksüellik tanımının ne olduğu ve önceki kılavuzlara göre tanımsal değişimi hakkındaki bilgileri soruldu. Kişilerden önemli olan “hoşnutsuzluk” tanımının üstünde durmaları istendi. Bununla ilgili iki kişi kimlik bozukluğu yerine hoşnutsuzluk denmesinin görece daha iyi olduğunu söylerken, diğer üç kişi bu tanımların da toplumun kabul ettiği normlara ve normallere bağlı olarak oluştuğuna vurgu yapmıştır. Topluma bağlı olduğunu düşünen üç kişi de farklı pencereden yaklaşmıştır.
Örneğin, Ada Hanım(23, Kars) tanımı kişiye ne katacağının önemine vurgu yapmıştır: “Şeye bakmak lazım.. Kişiyi nasıl değiştirebiliriz için mi tanım yapmışlar yoksa baskıdan rahatsız olan kişileri nasıl tedavi edebiliriz mi? Aslında böyleler yani çok da şey yapmaya gerek yok. İnsan nasıl hissediyorsa öyledir. Ayağına kelepçe takarak dolaşmak isteyen biri varsa öyle dolaşsın, yeter ki kimseye zarar vermesin. Ben böyle bakıyorum.”
Görkem Bey (25, Van) ise tanımlamada yine bir damgalamaya maruz kaldıklarını söylemiştir: “Burada şey olmuştur muhtemelen, LGBT hareketleri ile birlikte artık öyle bir kavram koyamazlar. Nasıl “hasta” değiştirildiyse… Birey bundan fayda duyacaksa isterse hoşnutsuzluk olsun onları damgalamamak daha iyi olur ama genel olarak hastalık gibi bir tanımlama oluyor. Bunun sapkın bir düşünce olduğu akla geliyor ama ben öyle rahat ediyorsam neden kimse karışsın kimseyi neden ilgilendirsin madem.”
Diğer taraftan Ender Bey (23, Erzurum) ise tanımlamaların temelinde toplumun dogmalarının olduğuna vurgu yapmıştır: “Bu biraz da toplumda anormal tanımı yapılırken normalin dışına çıkanlarla alakalı. Bunun dışına çıktığı için bir hoşnutsuzluk durumu olabilir, bunun temelinde de ben toplumu görüyorum. Çünkü toplum ‘benim dışında olanı damgalamalıyım, dışlamalıyım’ gibi hareket ediyor. Cinsiyet yönelimi ile alakalı konularda biraz daha hassasız. Belki Müslümanlık buna etkiliyor belki ahlak yapımız çok dogmatik. Dogmatik olması dolayısıyla da çoğu kişi bir şeyleri sorgulamadan kabul ediyor. Ya vardır ya yoktur ya bizimledir ya değildir. İki uçlu bir şey haline getiriyorlar.”
2. Trans Bireylere Toplumsal Açıdan Yaklaşım
Toplumsal açıdan inceleyeceğimiz bulgularda ilk olarak, ayrımcılık boyutunu ele alarak katılımcılara “Trans bireylerin insani ve kamusal haklarına erişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye soru yöneltildi. Katılımcıların hepsi de erişemediğini düşünerek benzer cevaplar vermiştir. Tüm katılımcılar yaşadıkları toplulukçu kültürden kaynaklı ayrımcılığa da vurgu yapmıştır. Örneğin bir katılımcı bunu şöyle ifade etmiştir:
“Bizim ülkemizde erişildiğini düşünmüyorum. Aslında en alt neyse en üst de o. Alt taraf akın akın trans bireyleri etiketlemeye çalışırken üst tarafının bununla ilgili kanun yapması mantıksız. Yani tutarsız daha doğrusu. Neden? Çünkü netice itibariyle kendini beğendirme söz konusu siyasilerde. Çünkü değer ve oy kaybedeceğini düşünüyor. Yapacak bilinçli bir kaç insan varsa bile -ayrımcılığa maruz kalanların dışında- alt taraf ve bu siyasi insanlar yine o kişiyi bastırıyor. Bunu yine bireylerin yönelimine veya onların dilinden tercihlerine saygı duymayarak yapıyorlar diye inanıyorum ben” (Ender Bey, 23 yaşında, Erzurumlu).
Bununla bağlantılı olarak “Trans bireylerin kendini kabul etmesinde toplumun etkilediği kolaylaştırıcı ya da engelleyici etkiler nelerdir?” diye sorulmuştur. İki kişi sadece engelleyici etkilerin olduğunu söylemiştir. “Kesinlikle vardır bence engelleyici olarak. İlk olarak ailesi… Transseksüel olmasını istemiyorsa, ki elbette istemiyordur çoğu aile. Arkadaş çevresi dışlayabilir. İyi bir şey göremiyorum yani bunda. Hani destekleyenler de vardır elbet ama bunun bilincinde olmayan insanlar çok var” (Nil,22 yaşında, Bartınlı).
Diğer taraftan, üç kişi de toplumun hem engelleyici hem de kolaylaştırıcı olduğunu söylemiştir. “Kabul etmesinde de reddetmesinde de ana etmen toplum. Toplumu değiştirmeden ne kadar ayaklansalar da, bu dinlenilecek bir dert olarak bile görünmüyor. Hakaret edecek dövecek bir sürü insan var karşılaşabilecekleri. Bunu kabul ettirebilmek için sosyal bir reform olması gerekiyor. Bu sosyal reformu da üç beş kişi ile sadece dezavantajlı grupla yani maruz kalan grupla halledemezsin, yetersiz sayıları. Büyük bir kitle gerekiyor bunun için. Engelleyen de toplum ama engelli kaldırmak için de toplumun bilinçlenmesi gerekiyor” (Ender Bey, 23 yaşında, Erzurumlu).
Toplumun engelleyici etkilerinden birinin de mesleki alan olduğu söylenebilir. Çünkü beş katılımcı da mesleki zorlukları ile fikirlerini belirtirken, “vebalı gibi bakıldığından” (Ender Bey), “mobbinge uğrayabileceklerinden” (Mutlu Bey), “sapkın oldukları sanıldığı için işe bile alınmak istemeyeceklerinden” (Nil Hanım) gibi birbirlerine benzer ifadeler kullanmışlardır. Bununla ilgili bir katılımcının örneği çarpıcı niteliktedir:
“Örneğin bir sporcuyu düşünelim. Trans kadın yani erkekten kadına dönmüş biri. Trans kadın atletizmde kadınlarla yarışabilecek mi? Eğer kadın olmayı tercih etmişse yarışması gerekiyor ama fiziksel olarak hala güçlü. Onlarla ayrı bir kategoride olacak. Yani bu zorluk her zaman karşılarına çıkacak. Aynı şekilde seks işçiliği… Seks işçiliği de bir tercih. İsteyen yapıyorsa bir başkasının zoruyla yapmıyorsa ve 18 yaş sınırını geçmişse bence bunda da bir sakınca yok. İster trans ister normal bir birey olsun, ister erkek ya da bayan. Zorlama ve yaş için engel var mı yok mu mesele o” (Görkem Bey, 25 yaşında, Vanlı)
2. Toplumsal Cinsiyet Açısından Yaklaşım
Ayrımcılığın alt boyutu olarak cinsiyet üzerinden ayrımcılığa karşı bakış hakkında bilgileri sorulan katılımcılara “…Trans kadın ve trans erkek arasında kim daha dezavantajlıdır?” diye soruldu. Katılımcıların çoğu trans kadınların daha dezavantajlı olduğunu düşünüyordu. “Toplumda erkek daha avantajlı bir durumda olduğu için daha avantajlı bir gruptan daha dezavantajlı bir gruba geçişi toplumun kabullenmesi daha zor oluyor. Bu yüzden erkeklerin daha fazla dezavantaja sahip olduğunu düşünüyorum. Yani trans kadın olanlar. Mesela Bülent Ersoy ve Rüzgar Erkoçlar’ı düşünürsek, Rüzgar Erkoçlar evlendi buna izin verdiler bir sorun olmadı kimse çok kötülemedi ama Bülent Ersoy için hala daha çok fazla spekülasyon var, diye biliyorum” (Ender Bey, 23, Erzurumlu). Diğer üç katılımcı da buna benzer ifadeler söyleyerek trans kadınların çoklu ayrımcılığa maruz kaldıkları olgusunu desteklemişlerdir.
Diğer taraftan Mutlu Bey (22, Hatay) “…Bizim ülkemizde trans erkekler nasıl desem daha kötü daha iğrenç gözüktüğü için daha çok direnç geliyordur bence” vurgusu yaparak trans erkeklerin daha dezavantajlı olduğunu düşündüğünü belirtmiştir.
2.2. Hukuki Süreç
Psikolog olarak çalışacak kişilerin, mahkeme kararının psikoloğa da başvurabileceği nedeniyle kişilerin kanuni sürece de hakim olabilmesi gerekmektedir. Öğrenci olan katılımcılara Türkiye’deki kanun sürecini bilip bilmediklerini sorduk ve sadece bir kişi bildiğini söyleyerek maddeleri açıkladı, buna sebep olan şeyin ise yaptığımız görüşmeden sadece birkaç gün önce katıldığı sempozyumda bu bilgiyi öğrendiğini daha önceden hiç duymadığını belirtti (Nil Hanım, 22, Bartın). Diğer kişilerin yürürlükteki kanunlarla ilgili bir bilgisi yoktu.
3. Trans Bireylere Bireysel Açıdan Yaklaşım
Psikoloji öğrencilerine, geleceğin psikologları olma yolundayken trans bireylere karşı nasıl bir bakış açısı olduklarına dair ve onlarla çalışabilmek için yeterli olup olmadığı ile ilgili sorular soruldu. Mutlu Bey, Nil Hanım ve Ada Hanım çalışmayı isteseler de yeterli bilgilerinin olduğunu düşünmüyordu. Ada Hanım diğer iki kişiden farklı olarak şunları söyledi: ” …Bence çalışırken bir kat daha zor, çünkü daha fazla dile dikkat etmek gerekiyor öncelikle. Dilimizde çok fazla eril ifade var bundan kendimizi sıyırmak gerekiyor buna çok dikkat etmek gerekiyor” (Ada Hanım, 23 yaşında, Karslı).
Görkem Bey ve Ender Bey ise “bir görüşme için sadece insan olarak görmenin yeterli olduğu” üstünde durmuşlar ve yine benzer olarak “çok sık denk gelmedikleri için ön yargıya sahip olsalar da bunu bir kenara bırakarak çalışmaları gerektiğini” söylemişlerdir. Ender Bey bunu “Geri kalanın hangi sınıfa sokulduğu hangi tanımda bulunduğu beni çok ilgilendirmiyor. Sadece bir birey… Tam olarak yaklaşım bu şekilde.” şeklinde ifade etmiştir.
Trans bir bireyle görüşme yapmanın, katılımcılara nasıl bir yararı ya da zararı olur, bununla ilgili düşüncelerini sorduk. Katılımcıların hepsi olumlu katkısı olacağını ve farklı bir deneyim olacağını düşünüyordu. Bu konuda bir katılımcı diğerlerinin ifadelerine benzer şekilde şunu söylemiştir: “Olumlu bir katkısı olabileceği kanaatindeyim. Dediğim gibi görsem bile bilmediğim bu tarz bir sürü birey var. Özellikle normalin dışına çıkmış her bireyin çok başka hayata bakış açıları olduğunu, yaşadıkları zorluklara avantajları açısından çok farklı perspektifler yakaladıklarını düşünüyorum o yüzden çok fazla şey katacağına inanıyorum. Yani eşekten düşen birisi var ve eşekten düşmeyi sana tarif ediyor. Hiç eşek bile görmemişsin. Böyle bir şey benim açımdan” (Ender Bey, 23 yaşında, Erzurumlu).
4. Psikoloji Adayları ve Psikologların Danışan Olarak Trans Bireye Yaklaşımı
Katılımcılara “…heteroseksist bir toplumda yaşamayla baş edemeyen trans birey heteroseksüel olmak istiyor. Kişinin onayı ve isteği var ise, nasıl bir terapi yolu izlersiniz?” diye soruldu. Üç kişi “istiyorsa destek olabilirim” düşüncesine daha yakındı. Üç kişinin de benzer bu görüşünü bir kişi şu şekilde dile getirdi:
“Aslında ne istiyor onun üzerinde durmak lazım. Ama bunu gerçekten istiyor mu istediğini mi sanıyor uzun bir görüşme süreci gerekli” (Mutlu Bey, 22 yaşında, Hataylı).
Bu üç kişiye ek olarak “Hissedilen cinsiyetin değiştirilebileceği hakkında düşünceleriniz neler?’’ diye soruldu ve Görkem Bey’in “Ne kadar hissettiğine bağlı olarak ne hissedildiği değişebilir.” düşüncesine diğer iki katılımcının düşüncesi de benzerdi.
Ada Hanım ise, farklı bir açıdan şunu söylemiştir: “Tercih söz konusu mu bilemiyorum. Çok konuşmak çok üstünde durmak gerekiyor. Hemen karar verebilecek bir şey değil. Belki kendi özgüveni geldiği zaman bazı şeylerle daha kolay başa çıkabilecek, kendi hissettiği gibi olmak isteyecek. Zaten aslında toplumda o duruşu sağlayabilirsek toplumu ön yargısız hale getirirsek, trans bir kimsenin de heteroseksüel olmak isteyeceğini zannetmiyorum.”
Bu konuda en beklenmedik görüş Nil Hanıma aitti. “Böyle kalakalırdım. Sanırım bir şey yapamazdım bilmiyorum çünkü ne yapmam gerektiğini. Gerçekten bilmiyorum.”
Katılımcılara psikolojik açıdan yaklaşımla ilgili iki senaryo verilmiş. Birinde konu trans olduğunu açıklayan liseli bir genci düzelsin diye getiren bir aile mevcutken, diğer okunan senaryoda trans fobisi olan bir eski eşten -Ahmet Bey- bahsedilmiştir. Bunlar hakkında ne düşündükleri ve nasıl yaklaşacakları katılımcılara sorulmuştur.
Katılımcıların dördü ilk senaryo için trans olduğunu hisseden bireyin hislerine öncelik vermek gerektiğini ailenin kabullenmesi için de aile terapisine yönlendirebileceğini söyledi. Ada Hanım ve Görkem Bey “çok uzun bir süreç gerektiğine” vurgu yaptı. Görkem Bey dört kişiden farklı olarak, “danışana göre sorunun cevabının değişeceğini’” söyledi.
İkinci senaryo için, danışan kişinin transfobisi olduğu bilgisi direkt verilmemişti ve bu kişiyle ilgili ne düşünüyorsunuz dendiğinde üç kişi trans fobiden bahsetti. Görüşme süreci ile ilgili Ender Bey, “En temel şey Ahmet Bey ile empati kurmak ve onu bilinçlendirmek…” vurgusunu yaptı. Buna benzer olarak Ada Hanım da “Ahmet Beye peşin hüküm vererek onu da bilgisiz bırakmanın onu da yaralayacağına, aslında bilgisizlikten yaptığına” dair bir vurgu yaptı. Diğer taraftan Nil Hanım ve Görkem Bey benzer olarak “normalleştirerek ona anlatılmalı” vurgusu yaptı. Mutlu Bey ise herkesten farklı olarak “bu kişinin bu olaydan kendini soyutlaması, unutması gerektiğini” söyledi.
5. Yeterlilik Açısından Öz Değerlendirme
Katılımcılara son soru olarak görüşmeden sonra kendilerini nasıl değerlendirildiği, ne kadar yeterli hissettiği soruldu. Katılımcıların hepsi kendini yetersiz ve az bilgiye sahip olarak değerlendirdi. Buna ek olarak Görkem Bey ve Ender Bey karşılaşmadıkları için ilgilenmemiş olabileceklerini de belirtti.
“…Yani Özellikle Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi hissettim. Çevremde ve etrafımda öyle bir şey olmadığı için çok ihtiyaç duymadım…” (Görkem Bey, 25yaşında, Vanlı).
Sonuç ve Tartışma
Bu çalışmada, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ndeki son sınıf psikoloji öğrencilerinin anlatıları aracılığıyla trans bireylere bakış açıları, yeterli ve hazır olup olmadıkları, profesyonel olarak nasıl yaklaşacakları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Yapılan görüşmelerde, katılımcıların en zorlandıkları sorular trans bireylere karşı nasıl bir bakış açısı ve nasıl bir profesyonel yaklaşımları olacağına dair sorulardı. Görüşmeler sırasında yapılan gözlemler de bu konudaki izlenimin oluşmasına sebep olmaktadır çünkü katılımcılar bu sorular sırasında tedirgin halde cevaplar verebiliyorlardı ya da “emin değilim“, “doğru mu bilmiyorum ama’’ gibi ifadeleriyle açıklamaya başlıyorlardı. Katılımcılar ağırlıklı olarak damgalayıcı tanımlara karşı idi ve trans bireylerin bu kimliği seçmediğine ve doğanın dengesini bozmadıklarına dair düşüncelerin bildirimi daha baskındı. Bunda psikoloji lisans eğitiminde insanı sadece insan olarak görmek temelinde aldıkları bilgiler de etkili olabilmesi de söz konusu idi. Fakat buna rağmen, çoğu katılımcı etrafında çok fazla trans bireye rastlamadığı için nasıl bir yaklaşımı olacağını kestiremediğini açıkça ifade etmiş ve kendilerinin ön yargıya sahip olmadıklarını varsaymalarına rağmen trans bir bireyle çalışabilmek için yeterince hazır ve yeterli bilgiye sahip olmadıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuçlar da Aypar ve Tanyaş’ın (2017) “Transların yaşadığı sorunların yaygınlığına ve ciddiyetine rağmen, bu grup, akademinin ve alanda çalışan ilgili profesyonellerin en az bilgi sahibi olduğu gruplar arasında yer almaktadır.” bulgusuyla tutarlıdır.
Trans bireylerle ilgili toplumun bakış açısına dair yapılan görüşmelerde, katılımcılar, trans bireylerin ayrımcılığa maruz kaldıklarını, baskıya uğradıklarını, dışlandıklarını, haklarından yeterli olarak faydalanamadıklarını, mesleki hayatlarının zor olduğunu belirtmişlerdir ve bu bulgular literatür ile de tutarlıdır(Currah ve Minter, 2000; Erni, 2012; Lloyd, 2005; Lombardi, 2001; Aypar ve Tanyaş, 2017). Toplumsal cinsiyet bağlamından da irdelendiğinde, katılımcılar trans kadınların erkek konumundan kadın konumuna geçişinde toplumsal normlara göre daha dezavantajlı bir yere geçiş yaptığından çoklu ayrımcılığa uğradığına dair fikir ağırlıklı idi ve bu bulgu da literatür ile tutarlıdır (Turan ve ark. , 2015).
Bulgular ışığında, psikoloji öğrencilerinin bir toplum bilimci olarak toplum içinde dezavantajlara sahip olan trans bireyler hakkında bilgi düzeylerinin çok az olduğu açıkça ortadadır. Bu da kulaktan dolma bilgilerle ya da medyada sunulanla alınan bilgiler ile yetindiklerini göstermektedir. Bu konu üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Öncelikle profesyonel olarak bir insanla onu daha iyi duruma getirmek üzere çalışacak olan psikologların ve psikolog adaylarının kendi bilgilerini sorgulaması ve araştırması, yetkinliğe sahip olduğunda da başkalarını bilgilendirmesi gerekmektedir. Toplum ve insan yararına var olan bu meslek grubunun faydacı düşünerek bilimsel bilgiyi temel alması esastır. Çalışmanın bir önerisi olarak, lisans eğitiminden itibaren, psikoloji bölümü içerisinde cinsiyet kimlikleri ile ilgili kapsamlı ve ayrıntılı bir ders verilmesi önemli bir adım niteliğinde olacaktır.
Sorgulanması gereken konulardan birisi de normal algısını kimlerce belirlendiği ve bunun kabul edilme kesinliğidir. Doğaya ait insanların damgalanarak, ayrımcılığa maruz bırakılarak ötekileştirilerek normalin dışında kabul etmek ve anormal saymak kişiyi topluma kazanma amaçlı fayda güden bir düşünce değil, aksine insanı soyutlama ve zarar verme amacı içeren, şiddet temelli bir varsayımdır. Psikologların ve de toplum bilimcilerin, bireyi soyutlayan değil, bireyi ait olduğu toplumdan ve bağlamından ayırmadan, daha bütünsel düşünerek ilerleyen, kişinin kabulünün ve anlamlandırmasının gerçekleştiği bir süreç benimsenmelidir. Bu bilgi eksikliğine ek olarak, ruh sağlığı çalışanlarının ve toplum bilimcilerin ‘’anormal’’ temelli yaklaşımı da trans kişilerin benliği üzerinde hasar yaratabilmektedir. Bu hasarı en aza indirmek ve ortadan kaldırmak için psikologların önemli bir yeri vardır.
Sonuç olarak bu çalışma bulguları psikolog adayı olan öğrencilerin yetersiz bilgiye sahip olduğu, trans bireylerle çalışmak için hazır olmadıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple hem profesyonel alanda çalışacak olanlara hem de topluma bununla ilgili eğitimler verilmesinin önemli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bilinçli ve kabullenici bir toplumda yasaların insan haklarına uygun olarak trans bireyleri de koruyucu şekilde düzenlenmesi ihtimalinin artması daha olasıdır. Bulgular, trans bireylerin ayrımcılıkla ilgili deneyiminin, bunun yarattığı sıkıntının, toplumdan bağımsız şekilde ele alınamayacağının önemini vurgulamaktadır. Bireylerin maruz kaldığı zorluklara karşı önce toplumsal düzeyde mücadele verilmelidir. Ancak toplum bilimci olan psikologların da bunda önemli bir basamak olduğu anlaşılmaktadır. Psikologların, trans bireylerin sosyal desteklerini arttırmaya yönelik girişimlerini desteklemesi, bireyi ait olduğu toplumdan ve bağlamından ayırmadan, ilerleyen ve daha iyiye götüren olguları kişiye kazandırması kişiyi salt insan olarak kazanmak için faydalı olacaktır.
Bu çalışma literatürden yararlanmış olmakla birlikte, bu alanda yapılmış çalışma olmadığını da ortaya çıkarmıştır. Trans bireylerin sorunları vardır ve var olmaya belki de devam edecektir ama buna bir çözüm getirilmesi ile ilgili profesyonellerin çalışma yöntemleri neler olmalıdır, buna literatürde neredeyse hiç değinilmemiştir. Bu bakımdan önemsenmesi gereken sonuçlardır ve çalışmanın sonucunu geliştirecek çalışmalara da ihtiyaç vardır.
Örneklem beş kişiden oluşmaktaydı ve bu sebeple sonuçlar genellemek için yetersiz kalabilir. Bu yüzden gelecek araştırmalar örneklemi genişleterek, katılımcı sayısını artırarak, literatüre farklı bir bakış açısı kazandıracak olan bu araştırmayı tekrarlamalılar.
Kaynakça
- Amerikan Psikiyatri Birliği. (1994). Mental bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı. Dördüncü Baskı (DSM-IV) (Çev. ed.: E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995.
- Amerikan Psikiyatri Birliği. (2013). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5). Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan çeviren Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
- Aypar, G., & Tanyaş, B. (2017). İstanbul’da yaşayan transların dışlanma ve ayrımcılık deneyimleri üzerine nitel bir çalışma. AURUM Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), 71-90.
- Başar, K., & Öz, G. (2016). Cinsiyetinden hoşnutsuzluğu olan bireylerde psikolojik dayanıklılık: Algılanan sosyal destek ve ayrımcılık ile ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 27, 1-10.
- Currah, P., & Minter, S. (2000). Unprincipled exclusions: The struggle to achieve judicial and legislative equality for transgender people. Wm. & Mary J. Women & L., 7, 37.
- Fisk, N. M. (1974). Gender dysphoria syndrome–the conceptualization that liberalizes indications for total gender reorientation and implies a broadly based multi-dimensional rehabilitative regimen. Western Journal of Medicine, 120(5), 386.
- Keskin, N., Yapça, G., & Tamam, L. (2015). Transseksüalizm: Klinik Özellikleri ve Yasal Konular. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(4), 436-447
- LambdaIstanbul, L. D. D. (2010). İt iti ısırmaz: bir alan araştırması, İstanbul’da yaşayan trans kadınların sorunları. İstanbul: Lambda İstanbul Yayınevi.
- Plotnik, R. (2009). Psikolojiye Giriş, Çev. Tamer Geniş, Kaknüs yayınları, İstanbul.
- Sulu, B. [Barış Sulu] (20 Şubat 2014). Dikkat! Okulda Trans Var / Attention! Trans At School [Video dosyası]. Erişim adresi https://www.youtube.com/watch?v=lber0xhC5O4
- Turan Ş, Poyraz CA, İnce E ve ark. (2015) Cinsiyet değiştirme ameliyatı için psikiyatri kliniğine başvuran transseksüel bireylerin sosyodemografik ve klinik özellikleri. Turk Psikiyatri Dergisi 26:153-160
- TODAP (Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği). Psikologlar İçin LGBTİ’lerle Çalışma Kılavuzu. (2017).
- Witten, T. M., & Eyler, A. E. (1999). Hate crimes and violence against the transgendered. Peace Review, 11(3), 461-468.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.