Melankolinin Kısa Tarihi: Antik Çağlar, Tıp, Felsefe ve Psikanaliz

Melankoli yüzyıllar boyunca tartışılan, belirsizliğini koruyan, interdisipliner bir ‘’durum’’ olmuştur. Kişi kendisini melankolik hissedebilir; ayrıca herhangi bir resme baktığında veya bir beste duyduğunda da bu hisse kapılabilir. Melankoli estetik ve hüzün içerir; zevk ve acı gibi ikiliklerden oluşur. Antik çağda açıklandığı şekliyle modern dünyadaki kullanımı farklıdır. Fakat temel anlamda kederli, endişeli, terk edilmiş, yalnızlıkla dolu bir ruh halini ifade eder (Akın, 2014). Tarihine baktığımızda kavramsal olarak benzer anlamlara geldiğini fakat sınıflandırılmasının ve nedenlerinin değiştiğini görebiliyoruz: bazen delilik, bazen yaratıcılık, bazen depresyon, bazen de günah…

Antik Çağlar

Antik Çağ’daki düşünürler felsefe ve estetik üzerine tartışmalar ortaya koymuşlardır. Tartıştıkları meselelerden birisi de insandır. Entelektüelize ederek anlamlandırmaya çalıştıkları insan, özgür düşünce yapısının yanında hastalıkları ve zayıflıkları da olan bir varlıktır. Bundandır ki antik felsefe ve tıp birbirini beslemişlerdir. Melankolinin isminin ilk geçişi, ilk betimlemeleri ve ilk kategorileştirilmesi de bu sistemden açığa çıkmıştır.

Tıp ve Melankoli

Antik dönemde tıp vücut sıvılarıyla hastalıkları bağdaştırmıştır. Vücutta dört özsu bulunmaktadır: kan, sarı safra, balgam ve kara safra. Bu dört özsu dört mevsimi, insan yaşamının dört dönemini, dört elementi ve dört organı temsil eder. Vücutta bulunan dört sıvı arasında bir dengesizlik bulunduğu takdirde kişilerde hastalıklar meydana gelir. Melankoli dediğimiz ‘’hastalık’’ kara safranın fazla olduğu kişilerde ortaya çıkar. Ki melankoli kelimesinin kökeni Yunanca’dan gelen ‘’melaina chole’’ yani kara safradır (Seven, 2018). Kara safra nemi, sonbaharı, dalağı ve ömrün olgunluk dönemini temsil eder.  Bu kişiler hüzünlü, umutsuz, mutsuz olurlar. Özsu teorisi her ne kadar çoktan keşfedilmiş olsa da ruh hastalıklarının bu şekilde sınıflandırılması ve melankoli sözcüğünün ilk kullanımı Hipokrat’ın metinlerinden Corpus Hippocraticum’a dayanır (Akın, 2014). Hipokrat melankolinin tedavisi için fazla gelen kara safranın bağırsaklar yoluyla vücuttan atılması gerektiğini belirtmiştir. Hipokrat’dan sonra gelen tıpçılar da bu teorinin üstüne eklemeler yaparak kara safra hastalığını pekiştirmişlerdir.

Felsefe ve Melankoli

Dönemin yazınsal eserlerine bakıldığında melankolik hüznü betimleyen ögeler bulunmaktadır. Entelektüel çerçevede tartışılan insanın yaratıcı nitelik kazanmasını sağlayan bir özelliği Aristoteles’e göre melankolik kimliğidir. Öyle ki şöyle tanımlamıştır: ‘’ Filozof olsun; devlet adamı, şair ya da sanatçı olsun niçin bütün üstün nitelikli adamlar belirgin bir şekilde kara safralıdır?’’(Seven, 2018). Kişi melankolik hastalığa sahipse bu durum tehlikelidir fakat melankolik mizaca sahipse o zaman bu bir hediyedir. Platon’a göre ise melankoli ruhsal kökenli ve sıradan delilikle eşdeğerdir (Seven, 2018). Tanrının öfkesinden dolayı kişiler deli yani melankolik olurlar.

Görüldüğü üzere melankoli antik dönemin baş tartışma meselelerindendir. Fakat Orta çağ ile birlikte bu bakışlar da değişecektir.

Orta Çağ

Hristiyanlığın yükselişiyle birlikte hastalıklara bakış da değişmiştir. Melankoli ya da delilik tıbbın alanından çıkıp akıl hastalığı alanına girmeye başlamıştır. Skolastik düşüncenin ışığında ise akıl hastalıkları Tanrı’nın kişiye işlediği günahlardan dolayı verdiği bir ceza olarak görülmüştür (Akın, 2014). Böylece Orta çağ boyunca melankolinin anlamı dinsel ve olumsuz denilebilecek değişimlere uğramıştır.

Bir Günah Gibi

Melankoli keşişler, rahipler ve rahibeler arasında bir salgın haline gelmiştir. İnançlarına göre, eğer ki bu hastalığını atlatabilirlerse daha büyük acılar için güç kazanacaklardır. Bu yaşadıkları ‘’çile’’ daha sonrasında acedia yani Yedi Ölümcül Günah’dan biri olan tembellik ile ilişkilendirilmiştir (Akın, 2014). Acedia, melankoliyle aynı anlama gelmektedir: Kişiyi durgun, sessiz, ümitsiz, hüzünlü hale getirir ve Tanrı’dan uzaklaştırır.  

Cadılar ve Şeytanlar

Melankoli, dönemin yalnızca din adamlarında olduğu düşünülen bir hastalık değildir. Şeytanların insanların ruhlarını ele geçirdiği ve kişilerde melankoliye sebebiyet verdikleri de düşünülmüştür (Radden, 2000). Bir diğer şeytani varlıklar çoğunluğu kadınlardan oluşan cadılardır. Kişinin cadı olduğunu belli eden özellikler arasında melankolik ruh hali de mevcuttur (Bowring, 2008). Büyücülük ve şeytanla anlaşma en affedilmez günahlardandır; melankoli bu günahkar kişilerin belirleyici özelliğidir.

Rönesans & Yeni Çağ

Her çağ değişimi melankoli anlayışının da değişmesine sebep olmuştur. Melankoli, özgür ve akıl yetisiyle hareket eden insanın kendi seçimi haline gelmiştir (Akın, 2014). Öyle ki melankolik olmayı seçmek normal bir durumdur; kişinin yalnız olmayı seçmesi gibi. Derin düşünce ve onunla birlikte var olan hüzün melankolinin kaynağıdır. Melankoli dış kaynaklardan değil, insanın kendi içinden gelir.  

Melankolik Eserler

Yeni Çağ boyunca melankoliye dair fikirler değişime uğramıştır. Dinin etkisinin bir kısmı devam ederken, astroloji, tıp, felsefe gibi birçok farklı disiplinin izdüşümleri bu kavramı açıklamıştır. Melankoliye dair geçerliliğini ve kapsayıcılığını koruyan en önemli eser olan Robert Burton’un Anatomy of Melancholy adlı çalışması 17. Yüzyıla damga vurmuştur. Böylesine önem kazanan ve toplumsallaşan melankoli kavramı sanat eserlerinde de yerini almıştır. Shakespeare’in Hamlet’i ve Goethe’nin Genç Werther’in Acıları adlı eserler melankoli tarihinin en önemli karakterlerini ortaya koyarlar. Dürer’in Melencolia I adlı gravürü modern dünyada bile hala tartışılır. Bu eserle ‘’melankolik güzellik’’ kavramı ortaya çıkmıştır. Estetik ve melankolinin birleşmesi sonucunda zevk ve acı da birlikte anılabilir hale gelmiştir (Bowring, 2008).

18. yüzyıla kadar süren melankolinin kategorileştirilmesi problemi psikiyatri alanında yapılan çalışmalarla şu anki halini almaya başlamıştır.  

Psikiyatri Ve Psikanalizde Melankoli

Kreaplin

1800’lü yılların en önemli psikiyatristlerinden birisi olan Kreaplin, mental hastalıkların ilk sınıflandırmasını yapmıştır. Bu sınıflandırma daha sonrasında ruh sağlığı çalışanlarının el kitabı sayılabilecek olan DSM-5 için yol gösterici olmuştur (Radden, 2000). Kreaplin manik-depresif deliliği çok boyutlu ve detaylı bir yapıda ele almıştır. Melankoli biçimlerini manik-depresif hastalık/delilik adı altında toplamıştır. Ona göre melankoli manik-depresyonun bir semptomudur. Delüzyon ve halisünasyon semptomları olan hastaları melankoli türlerine göre sınıflandırmıştır: melancholia simlex, melancholia gravis, paranoid melancholia, fantastic melancholia, delirious melancholia (Radden, 2000).

Kreaplin’in yaptığı sınıflandırma akıl hastalıkları adına yeni bir çığır açmakla birlikte melankoliye bakışı da etkilemiştir. Melankoli, psikiyatri ve ruh sağlığı alanına sistematik olarak girmiş olsa da delilik sıfatından Freud ile birlikte çıkabilecektir.

Freud

Kreaplin’den sonra melankolinin yeni tanımlamalarına alan açan diğer Sigmund Freud’dur. Bilinçdışının keşfiyle psikolojik hastalıklar adına devrim yaratmış ve tedavi için yeni bir teknik geliştirmiştir. Melankoliyi, Yas ve Melankoli adlı eserinde kayıp çerçevesinde açıklamıştır. Bu esere göre sevilen nesnenin kaybı karşısında tutulan yas normal fakat melankoli patolojiktir. Melankolide kişi ne kaybettiğini bilemeyebilir, içinde olduğu durum bir boşluk gibidir ‘’Yasta dünya yoksul ve boş bir hal alır; melankolide ise yoksullaşan ve boş hale gelen insanın ta kendisidir.’’ (Freud, 1917). Derin bir üzüntü, dış dünyaya ilginin azalması ve kendilik algısında bozulmalar meydana gelir.

Freud melankoliyi daha önce kullanılmamış bir bağlamda ele almıştır. Kendinden sonraki psikanalistleri ve psikologları da etkilemiştir. Fakat modern dünya melankoliyi daha objektif ve ölçülebilir bir düzlemde ele almaktadır.

Melankoli ve Depresyon

Freud’dan sonra gelen psikanalistlerden Melanie Klein melankoli ve depresyon arasındaki benzerlik üzerine çalışmalar yürütmüştür. Klein’a göre, Freud’un Yas ve Melankoli’de bahsettiği kayıp olgusu, anne ile bebeğin ilk ayrışmasıyla ilgilidir yani sütten kesilme ile. Bu ayrışmanın bebekte yarattığı ruh hali bir melankolik hal olan depresif pozisyondur (Radden, 2000). Yetişkinlikte çıkacak nevrotizm ilk ayrışmadan ve depresif pozisyonun yarattıklarından kaynaklanır.

Depresyon alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Seligman, depresyon ve öğrenilmiş çaresizlik arasında bağ kurmuştur. Ona göre depresyondaki insanlar kontrolün kendilerinde olmadıklarını kabul edip, duygu durumlarını depresif ruh hali içinde sınırlarlar ve değiştirmek için hiçbir adım atmazlar (Radden, 2000). Melankoli, bu eylemsizlik durumunu yansıtan şeydir.

Psikanalitik ekolden Bilişsel ekole çoğu araştırmacı melankoli üzerinde durmuştur. DSM-5’e göre yapılan melankoli tanımı en objektif halidir. Bu el kitabına göre melankoli, Majör Depresif Bozukluk için bir belirleyicidir. Uyku bozuklukları, hiçbir şeyden zevk almama, iştahsızlık ve suçluluk önde gelen duygulardır. Melankoliye semptomal bir özellik atamak, tespit edilebilirliğini ve ölçülebilirliğini arttırmaktadır.

Sonuç

Günümüzde de oldukça yaygın kullanılan melankoli kavramı bulunduğu dönemin toplumsal şartları, inanç sistemi ve karakteristik özelliklerine göre şekil değiştirmektedir. Genellikle hüzün ve ilgisizlik durumlarıyla bağdaştırılsa da ortaya çıkış sebepleri farklılık göstermektedir.

Kaynakça

Akın, H. (2014). Antikçağ’dan Yeniçağ’a Delilik, Melankoli ve Cinlenme – Avrupa’da Aykırı Olma Halleri Üzerine Tarihsel Bir İnceleme. (Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara.

Bowring, J. (2008). A field guide to melancholy. Oldcastle Books.

Freud, S. (1917). Yas ve Melankoli. Telos Yayınevi.

Radden, J. (2000). The Nature of Melancholy. Oxford University Press.

Rumeysa Seven.(2018).Antikçağ Mitolojisinde Melankoli. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir