[vc_row][vc_column][vc_column_text]
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığın tanımını “Yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.” diyerek yapmıştır. Yani tedavi görüp fizyolojik semptomları kaybolmuş bir kişiye sağlıklı diyemeyeceğimiz gibi, bir hastanın fizyolojik tedavisi yapılırken, psikolojisi de göz önünde bulundurulup gerekli desteğin verilmesi, sağlık açısından büyük önem taşımaktadır.
Tabii ki bütün hastalıklar, yaralanmalar kötüdür ve kişiyi mental ve bedensel olarak yormakta, yıpratmaktadır. Fakat bu yazımda bahsedeceğim hastalık, maalesef genç, yaşlı, çocuk fark etmeden her an sevdiklerimizin başına veya kendi başımıza gelebilecek olan kanser hastalığı.
Kanser, birçoğunuzun bildiği üzere, herhangi bir doku veya organdaki hücrelerin DNA’sındaki hasar ve mutasyon neticesinde kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıdır. Her gün vücudumuzdaki hücrelerde bu şekilde mutasyonlar meydana gelmekte fakat immun (bağışıklık) sistemimiz, bu tarz hücreleri bulup yok etmektedir. Ancak immun sistem bazı nedenlerden dolayı (en büyük nedenlerden biri de stres) etkinliğini kaybettiğinde, hücreler kontrolsüz şekilde üreyerek bulundukları dokuyu işgal ederler. Daha sonra eğer zamanında müdahale edilmezse, bununla da sınırlı kalmayıp diğer dokulara ve organlara da sıçrayarak ölüme kadar giden süreçte rol oynarlar. Günümüzde modern tıp sayesinde bu hastalıkla mücadelede önemli bir yol katedilmiştir. Özellikle erken müdahalelerle birçok kanser vak’ası iyileşip hayatına kaldığı yerden devam etmektedir.
Tabii ki böyle zor ve hatta sonunda ölüm olabilecek bir sürecin psikolojik boyutları oldukça derin. Ancak elimden geldiğince okuduklarımı ve bildiklerimi özetleyerek anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle tanı sonrası ortaya çıkan psikolojik tepkilere örnek olarak, “inanamama, isyan etme (Neden ben? Neden benim evladım? Neden benim eşim?), panik, ölüm korkusu, yok olma tehdidi, ayrılık düşünceleri, çaresizlik” verilebilir. Tedavi sürecinde ortaya çıkan psikolojik sorunları ise sosyal ve psikiyatrik olarak ikiye ayırabiliriz:
Sosyal sorunlar daha çok kişinin çevreyle olan sorunlarını içine almaktadır. Örnek olarak sıralarsak:
- Hastanın ev ve toplumdaki rollerini yerine getirememesi sonucu eksiklik ve yetersizlik hissetmesi
- Aile bireylerinin ve diğer yakınların hastaya olan davranışlarını kestirememeleri yüzünden hastadan uzaklaşmaları, hastadaki enfeksiyon riskleri, benlik saygısının düşüşü gibi nedenlerle ortaya çıkabilen sosyal izolasyon*
- Çevresiyle veya sağlık personeliyle iletişim bozuklukları
- Sosyal konum ve maddi kazanç kayıpları
Psikiyatrik sorunları ise kanser hastalığına eşlik eden bazı nöropsikolojik ve psikolojik sorunlar olarak tanımlayabiliriz. Araştırmalar, kanser vak’alarının %47’sinde bu tarz patolojilerin görüldüğünü göstermektedir.
Bazı psikiyatrik sorunları sıralarsak:
- Duygudurum bozuklukları
- Kişilik değişiklikleri
- Deliryum**, demans***, gibi nöropsikiyatrik bozukluklar.
- İştah kaybı
- Ağrıya bağlı psikiyatrik sorunlar
Kanser hastalarının birçoğu yukarıda da belirttiğim gibi, erken müdahalelerle, gerekli tedavi ve psikolojik destekle sağlıklarına kavuşmakta, hayatlarına devam edebilmektedirler. Ancak geç kalınmış, ilgili organın iflas ettiği veya hastalığın başka organlara yayıldığı durumlarda maalesef hasta artık ölümle burun buruna gelmektedir.Hastalıklarda “terminal dönem” **** denilen bu dönemlerde hasta sona yaklaştığını öğrenir. Ölüme yaklaşmakta olan hasta 5 aşamadan geçer.
Elizabeth Kübler-Ross’un öne sürdüğü yas tutmanın beş aşaması: inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Hasta veya hasta yakını önce bunun gerçekleştiğini, zihinsel olarak bilmesine rağmen ölümün gerçekleşeceğini reddetmeye çalışır. Ardından hastada öfke görülür. Bu öfke sağlık personeline, aileye veya kendine yansıyabilir. Pazarlık aşamasında ise hasta doktorlar, aile ve -inanca bağlı olarak- tanrı ile pazarlık etmeye başlayıp, iyi davranışlarla hastalığın sonucunu değiştirme inançlarına tutunur. Ölüm gerçeği artık nüfus etmeye başladığında sonuç depresyondur. En sonunda hasta hastalığının yoğun ve yıkıcı şokunu içselleştirir ve ölümle yüzleşmeye, durumu kabullenmeye başlar. Daha sonraki araştırmalar bu hastaların her dönemden veya aynı sırayla geçmediğini gösterse de çoğu kişi bu halleri deneyimlemektedir.
Nedir Bu Psiko-Onkoloji?
İşte tüm bu sorunlarda ve evrelerde müdahalede bulunmak, hastalara ve yakınlarına psikososyal destek vermek, ortaya çıkan psikopatolojilerin tanısını koymak, bu durumlarla ilgili araştırmalar, testler yapmak için ortaya çıkmış disiplin psiko-onkolojidir. Bu disiplinde sağlık psikologları, klinik psikologlar ve psikiyatrlar çalışmaktadır.
Türkiye’de de bu bölüm, bir çok özel hastanede ve devlet hastanelerinde açılmıştır. Ancak sağlık psikolojisi ve psiko-onkoloji hala yeterli düzeyde değildir. Bu alanın yaygınlaşması, uzman personelin yetişmesi kanserle ve diğer hastalıklarla mücadele açısından oldukça önemlidir.
*Sosyal İzolasyon: Diğer kişilerden, çevreden ve hatta dünyadan ayrılma hissi, soyutlanma.
**Deliryum: Akut ortaya çıkan, kognitif işlevleri bozan, halüsinasyon, bilinçte bulanıklık, depresiflik, mani, paranoya ajitasyon ya da uykuya meyil gibi semptomları olabilen nöropsikiyatrik bir tablo.
***Demans: Kişilik değişiklikleri, günlük aktiviteleri yerine getirememe, öfke patlamaları, unutkanlık, hafıza kaybı gibi semptomları olabilen nörolojik bir tablo. Bunama. Alzheimer, inme gibi birçok durum ve hastalık demansa sebep olabilmektedir.
**** Terminal dönem: Sadece kanserde değil, ölümlü hastalıkların çoğunda görülebilen son aşamadır.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
Cohen L.J., (2017) . A’dan Z’ye Psikoloji. (M. Doğan, Çev.) Ankara: Say Yayınları. (Orjinal çalışma basım tarihi 2015)
Avuçan, E. E, İmrek, M. , Karaboğa, I. (2006). Kanserin Psikososyal Yönleri. Türk Psikoloji Bülteni, 12(38), 81-91.
Alacalıoğlu, A. , Demir,L. , Gülseren, A.Ş., Tarhan, M. O., Ülger, E., Zencir, G. (2014). Kanserde Psikososyal Sorunlar ve Psikoonkoljinin Önemi. DEÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 28(2), 85-92