Hassaslıktan Kronikleşen Alınganlığa

Aşırı hassasiyet, duygusal farkındalıkla beslenmediği sürece zamanla yanlış düşünce kalıplarına dönüşerek kronik alınganlığa yol açabilir.

Kendinizi hassas bir insan olarak tanımlar mısınız?

Bu hassasiyetin zamanla hayatınızda kendinize biçtiğiniz bir role dönüştüğünü düşündüğünüz oldu mu?

Son yıllarda “hassas bir insan” olmak üzerine pek çok görüş ortaya atıldı. Bu kavramı popülerleştiren isim ise Amerikalı psikolog Elaine Aron’dur. Aron’un ilk araştırma makalesi hayvanlar üzerine yapılan çalışmaları ele alır. Duyarlılığın doğuştan geldiğini, kişilik özellikleriyle ilişkilendirerek öne sürmüştür. (Jacobson, 2023).

Bu ilginç bir hipotezdir; ancak “doğuştan duyarlı” olduğumuzu iddia etmek için göz önünde bulundurulması gereken pek çok başka faktör de vardır. Aron da buna dikkat çekerek şunları söylemiştir: “Kişilik farklılıkları; fiziksel ve sosyal çevre, bu çevrelerin sağladığı deneyimlerle geliştirilen beceriler, insan dışı hayvanlarda büyüme hızı ve insanlardaki kalıtsal özelliklerin yan etkileri gibi birçok faktörle ilişkili olabilir.” (akt. Jacobson, 2023).

”Ben Doğuştan Hassasım”

Bu noktada, Ben doğuştan hassasım” hipotezinin dikkatle ele alınması gerekir. Bu yaklaşım, kişinin aslında ele alınabilecek diğer önemli özelliklerini göz ardı etmesine neden olabilir.

Jacobson’a (2023) göre, kendini “çok hassas bir kişi” (Highly Sensitive Person – HSP) olarak tanımlamak, eğer kişinin kendisini daha iyi anlamasını ve yaşamını daha tatmin edici hâle getirmesini sağlıyorsa, olumlu bir etkiye sahip olabilir. Aynı şekilde, bu duyarlılığın empati ya da yaratıcılık gibi olumlu yönlere yönlendirilmesi de oldukça faydalıdır.

“Aşırı hassaslık” tam olarak doğru bir terim midir bilinmez; ancak burada kastedilen, duygusal olarak dış etkilere fazla açık olmaktır. Kazaya tanık olduktan sonra uzun süre etkilenmek, bu tür hassasiyete örnek olabilir. Elbette bu tür olaylar insan psikolojisi üzerinde etkilidir. 

Diğer insanlara karşı her zaman hassasiyetle davrandığını, ancak aynı karşılığı göremediğini düşünen bir birey, kronik bir alınganlık içinde olabilir mi? Peki, bu tür bir hassasiyet zamanla kronik alınganlığa dönüşebilir mi? Kronikleşen alınganlık sandığımız kadar masum bir durum mudur? Bu, bizi “kurban rolü”ne itebilir mi?

Kronik Alınganlık Hakkında…

Kronik alıngan biri kendisine yapılan her davranışı çok önemseyebilir ya da herkesin sürekli olarak kendisi hakkında davranışta bulunduğunu varsayabilir. Bu iki durumda da yapılan temel hata, “zihin okuma” adı verilen işlevsiz bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce biçiminin sonuçları ise bireyin depresif, kaygılı ya da öfkeli hissetmesine sebep olabilir. Bu duygularla uyumlu davranışlar sergilenebilir ve bunun sonucunda sosyal ilişkiler zedelenebilir. Kronik alınganlık; aile hayatını, iş veya okul yaşantısını, arkadaşlıkları ve genel sosyal yaşamı olumsuz etkileyebilir.

Sonuç olarak;

Karşılaşılan zorlukların sadece sizin başınıza geldiğini ve insanların sürekli olarak sizi incittiğini düşünmeye başlarsanız, kendinize bir “kurban rolü” biçmiş olabilirsiniz. Bu da genellemeye, çaresizlik duygusuna, başkalarını suçlamaya ve olumsuz bir yaşam algısına neden olabilir.

Aşırı hassasiyet, duygusal farkındalıkla beslenmediği sürece zamanla yanlış düşünce kalıplarına dönüşerek kronik alınganlığa yol açabilir. Bu da bireyi gerçek olmayan tehditlerle mücadele etmeye zorlar. Ancak, hassasiyeti duygusal farkındalıkla beslemek; bu durumun güçlü bir empatiye, yaratıcılığa ve derin bir içgörüye dönüşmesine sebep olabilir. 

Ek Okumalar

Online Psikoterapi

Zor zamanların kuyruğu: Depresyon

Yetişkinler için Psikolojik Sağlamlık

Kaynakça

Jacobson, S. (2023, March 14). Why Am I So Oversensitive? https://www.harleytherapy.co.uk/counselling/why-am-i-so-oversensitive.htm

 

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Emine Yıldırım tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

bruno casino Nederland candy spinz carlosspin casinia