Günümüzde etik nedenlerden dolayı asla gerçekleşemeyecek 10 psikoloji deneyine gelin hep birlikte bakalım.
Günümüzde, araştırmalarda etik söz konusu olduğunda uyulması gereken APA (Türkiye için Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği) tarafından getirilmiş davranış kuralları vardır. Bu davranış kuralları, araştırmacıların gizlilik, katılımcının gönüllü onayını alma, genel fayda sağlama gibi pek çok konuda uymaları gereken etik kuralları içerir. Etik kuralların yerine getirilmesini sağlamak için çeşitli inceleme kurulları mevcuttur. Ancak bu standartlar her zaman çok katı olmadığı için psikoloji dünyasındaki çok ünlü olan ancak günümüzdeki etik ilkelere pek de uymayan deneylerden bazılarını derledik:
1. Küçük Albert Deneyi
1920 yılında John Hopkins Üniversitesinde John B. Watson klasik koşullanma kavramını 9 aylık bir bebek olan Albert B. üzerinde test ettiği bir deney yürütüyordu. Bu küçük bebek deneye başladığında hayvanları, özellikle beyaz fareleri seviyordu. Watson deneye bir farenin varlığını, metale vuran bir çekicin çıkardığı oldukça gürültülü bir sesle eşleştirerek başlamıştır. Albert, deney sonunda beyaz fareye ve onunla birlikte pek çok hayvana ve tüylü cisme karşı korku geliştirmeye başlamıştır. Bu deney özellikle küçük Albert’a deney bittiğinde geliştirmiş olduğu fobiler için duyarsızlaştırma tedavisi uygulanmadığından etik dışı olarak değerlendirilmektedir. Küçük Albert, 6 yaşına geldiğinde deneyden bağımsız bir hastalık yüzünden hayatını kaybettiği için fobilerinin yetişkinliğe kadar sürüp sürmediği belirlenememiştir.
Deneyin ayrıntılarını merak edenler için:
https://psikolojiagi.com/stanford-hapishane-deneyi-kucuk-albert-deneyi/
2. Asch Uyum Deneyi
1951 yılında Swarthmore Kolejinde Solomon Asch katılımcılarını görevi çizgilerin uzunluklarını eşleştirmek olan bir grubun içine koyduğu bir “uyum deneyi” yürütüyordu. Her katılımcıdan üç çizgiden hangisinin referans çizgisine en yakın uzunlukta olduğunu söylemesi bekleniyordu. Ancak katılımcının içine yerleştirildiği grup, iki kez doğru cevabı söyledikten sonra üçüncü kez sorulduğunda aynı yanlış cevabı vermeleri istenen aktörlerdi. Asch’in bu deneydeki amacı katılımcıların yanlış cevabı veren aktörlere uyum sağlayıp sağlamayacağını görmekti.
Deneye katılan 50 katılımcıdan 37’si, aksini gösteren fiziksel kanıtlara rağmen yanlış cevabı veren gruba uyum sağlamıştır. Asch deneyde katılımcılardan onay almadan yanıltma kullandığı için bu deneyin günümüzde tekrarlanması etik olarak mümkün değildir.
Asch Uyum Deneyinin videosunu buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
3. Seyirci Etkisi Deneyleri
Seyirci etkisini araştırmak üzere tasarlanan bazı psikoloji deneyleri günümüz etik standartlarına uygun bulunmamaktadır. 1968 yılında, John Darley ve Bibb Latané olay anında hiçbir şey yapmayan suç tanıkları ile ilgilenmeye başlamışlardır. Özellikle, pek çok kişinin tanıklığında gerçekleştiği halde engellenemeyen Kitty Genovese cinayeti ile ilgilenmişlerdir.
İkili, Colombia Üniversitesi’nde, bir anket vererek bir odada doldurması için yalnız bıraktıkları katılımcılar ile bir çalışma yürütmüştür. Bir süre sonra, odaya zararsız bir gaz sızmaya başlayacaktır. Bu çalışma yalnız olan katılımcıların gaz sızıntısını, tamamen aynı deneyimi yaşayan ancak grup halinde olan katılımcılara göre daha hızlı bildirdiklerini göstermiştir.
Bu deneyler katılımcıları gittikçe artan bir psikolojik risk altında bırakmaları nedeniyle etik dışı olarak görülmektedir. Darley ve Latané, katılımcılarına felç geçiriyormuş gibi yapan bir aktörün ses kaydını kulaklıkla dinletmiş ve onları koridorun başında gerçek bir sağlık sorunu yaşayan birini dinlediklerine inandırmıştır. Katılımcılar, önceki deneyde olduğu gibi, birinin felç geçirdiğini duyan tek kişi olduklarında, grup halinde olduklarından daha hızlı tepki vermişlerdir.
Seyirci Etkisi deneylerinin videosunu buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
4. Milgram Deneyi
Stanley Milgram Holocaust’un zalimce eylemlerine pek çok insanın nasıl katıldığını anlamayı umuyordu. Teorisine göre, insanlar genellikle otorite figürlerine itaat etme eğilimi gösteriyorlardı, belki de Holocaust’ta Eichmann ve onun milyonlarca suç ortağı sadece emirleri takip ediyorlardı, peki onların hepsini suç ortağı olarak adlandırmak doğru olur muydu? 1961 yılında Milgram itaat deneylerini yürütmeye başladı.
Katılımcılara bir bellek deneyinde oldukları söylendi. Her denemede bir “öğretmen” ve bir “öğrenci” bulunmaktaydı; ancak bunlardan biri aktördü, sadece bir gerçek katılımcı vardı. Katılımcının hangi rolde olacağını belirleyen çizim hileli olduğu için katılımcı her zaman “öğretmen” rolünde oluyordu. Öğretmen ve öğrenci iki ayrı odaya alınıyor, ardından “öğretmen”e otorite tarafından bazı yönergeler veriliyordu. Bu yönergelere göre, öğrenci her yanlış cevap verdiğinde katılımcının bir butona basarak öğrenciye bir elektrik şoku vermesi gerekiyordu ve bu şokların voltajı her seferinde artacaktı. Sonunda, aktör sızlanmaya başlayacak ve en sonunda çaresiz çığlıklar atacaktı. Milgram bu deney sonucunda gördü ki, katılımcıların çoğu “öğrenci” üzerinde açık bir rahatsızlık yarattıkları ana kadar şok vermeye devam etmişlerdi.
Eğer bu elektrik şoku gerçek ve belirtilen voltajlarda olsaydı, katılımcıların çoğu yan odada bulunan “öğrenci”yi öldürmüş olacaklardı. Bu gerçeğin katılımcıya çalışmadan sonra bildirilmesi de deneyin sebep olduğu psikolojik zararın en açık örneklerinden biridir.
Milgram deneyinin videosunu buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
5. Harlow’un Maymun Deneyleri
1950’lerde, Wisconsin Üniversitesi’nden Harry Harlow insan bebekleri kullanmak yerine, al yanaklı maymun yavrularını kullanarak bebek bağlanmasını test ediyordu. Yavru maymun kendi annesinden ayrılarak 2 ayrı “anne”nin yanına koyuluyordu; bu annelerden birine yumuşak bir kıyafet giydirilmişti, diğeri ise telden yapılmıştı. Kıyafetli anne yavru maymuna rahatlatıcı histen başka bir şey veremezken, tel anne yavru maymunu besleyecek bir biberon taşıyordu. Yavru maymun, gününün çoğunu kıyafetli annenin etrafında geçirirken, ona yiyecek veriyor olmasına rağmen sadece bir saat tel annenin yanında duruyordu.
Harlow kıyafetli annenin daha üstün olduğu bulgusunu kanıtlamak için tehdit unsurunu da kullanmıştı. Yavru maymunları korkuttuğunda, kıyafetli anneye doğru koştuklarını gözlemlemişti. Harlow genç yaşta bir grubun parçası olmayı öğrenmemiş yavru maymunların, büyüdüklerinde grubun içinde asimile olmadıklarını ve çiftleşemediklerini göstermek için deneylerinde izole edilmiş olan yavru maymunları kullanmıştır.
Harlow’un deneyleri 1985 yılında APA etik kurallarından biri olan insanların yanı sıra hayvanlara da zarar vermeme ilkesini ihlal etmesi nedeniyle durdurulmuştur.
Harlow’un Maymun Deneylerinin videosunu buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
6. Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyleri
Martin Selingman’ın öğrenilmiş çaresizlik deneyleri de hayvanlara kötü davranılması nedeniyle günümüzde etik olarak sorgulanmaktadır. 1965 yılında Seligman ve ekibi köpekler üzerinde kontrolü nasıl algıladıklarını test edecek bir çalışma yürütüyordu. Deneyde bir köpek alçak bir bariyerle ikiye bölünmüş kutunun bir köşesine yerleştiriliyordu. Daha sonra köpeğe bariyeri atlayıp kutunun diğer köşesine geçerek kaçınabileceği bir elektrik şoku veriliyordu. Köpekler kendilerini bu şoktan nasıl koruyabileceklerini kolayca öğreniyorlardı.
Seligman’ın ekibi daha sonra rastgele seçilen bir grup köpeği tamamen kaçınılmaz bir şoka maruz bıraktı. Ertesi gün, köpekler bariyerli kutuya koyuldu. Yeni koşullarda da köpekler acı verici şoktan kaçabilecek olmalarına rağmen, bariyerden atlayarak kaçmayı denemediler bile. Atlamayı hiç denemeden sadece ağlamaları, öğrenilmiş çaresizliği gösteriyordu.
7. Hırsızlar Mağarası Deneyi
1954 yılının yazında, Muzaffer Şerif çatışma halinde grup dinamiklerinin nasıl işlediğini görmek için Hırsızlar Mağarası Deneyi’ni yürüttü. Bir grup 10-12 yaşlarında çocuk, kamp idarecilerinin psikolojik deney yürüten araştırmacılar olduğunu bilmeden bir yaz kampına gönderildi. Bu çocuklar, birbirinden ayrı tutulacak olan iki gruba ayrıldı. Gruplar sadece rekabet edecekleri spor etkinlikleri ya da diğer etkinliklerde bir araya geliyorlardı.
Araştırmacılar, yarışmalarda puanları yakın tutarak iki grubun arasındaki gerginliği arttırmayı amaçlıyordu. Daha sonra Şerif, su kıtlığı gibi iki takımın da amaca ulaşmak için birlikte çalışmasını gerektiren problemler yarattı. Bu tarz birkaç problemin ardından, gruplar tamamen bölünmemiş ve dostane bir hal alıyordu.
Bu deney basit ve belki zararsız görünse de Şerif, çocuklara ve ailelerine psikolojik bir deneye katıldıklarını bildirmeyerek onları yanılttığı için etik dışı olarak görülmektedir. Şerif, aynı zamanda katılımcılardan gönüllü katılım onayı da almamıştır.
8. Canavar Çalışma
1939 yılında Iowa Üniversitesi’nde, Wendell Johnson ve ekibi kekemeliğe neyin sebep olduğunu bulma amacıyla yetimhanedeki çocuklar üzerinde bir deney yaptı. Deneyi yaptıkları grup 12’si kekeme olmayan 22 gençten oluşuyordu. Grubun yarısı olumlu geribildirimler içeren bir konuşma terapisi alırken diğer yarısına olumsuz konuşma terapisi uygulandı. İkinci gruba öğretmenler sürekli kekeme olduğunu söyleyerek, hata yaptıklarında onları azarladı. İki gruptan da hiç kimse deneyin sonunda kekeme olmadı, ancak olumsuz konuşma terapisine maruz bırakılan gençlerde özgüven problemleri gözlendi. Bugün bu tarz bir çalışmanın etik inceleme kurulundan geçmesi mümkün değildir, çünkü katılımcılarına zarar vermektedir.
9. Mavi Gözlü Öğrenciler & Kahverengi Gözlü Öğrenciler
Iowa’da bir ilkokul öğretmeni olan Jane Elliot 1968 yılında öğrencilerini kahverengi gözlü ve mavi gözlü olarak gruplara ayırarak en tartışmalı uygulamalardan birini geliştirmiştir. Martin Luther King Jr.’ın vurulmasının ertesi günü, öğrencilerine ayrımcılığı uygulamalı olarak göstermek istediği bu çalışma, psikoloji dünyasında hala büyük bir öneme sahiptir. Bu uygulama aynı zamanda Elliott’un kariyerini çeşitlilik eğitimi çevresinde geliştirmesine sebep olmuştur.
Sınıfı gruplara ayırdıktan sonra Elliot sahte bir bilimsel araştırmaya atıfta bulunarak öğrencilerine bir grubun diğerinden üstün olduğunu söylemiştir. Gün boyunca, gruba buna uygun olarak davranılmıştır. Elliott günün sonunda görmüştür ki, “üstün” olan grubun daha acımasız, “aşağı” olan grubun ise daha güvensiz olması için sadece bir gün yeterli olmuştur. Mavi gözlü ve kahverengi gözlü gruplar daha sonra ters çevrilmiştir böylece tüm öğrenciler aynı önyargılara maruz kalmıştır.
Elliott’un daha sonra 1969 ve 1970 yıllarında da tekrarladığı bu uygulamalar toplumdan oldukça ters tepkiler almıştır. Bazı katılımcılar uygulamayı hayatlarını değiştiren bir deneyim olarak adlandırıyor olsa da bu uygulamadaki temel etik kaygılar katılımcıların kandırılması ve uygulama için izin alınmamış olmasıdır.
10. Stanford Hapishane Deneyi
1971 yılında Stanford Üniversitesi’nden Philip Zimbardo amacı grup davranışını ve rollerin önemini incelemek olan ünlü hapishane deneyini yürütmüştür. Zimbardo ve ekibi 24 erkek üniversite öğrencisinden oluşan ve hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıklı bir grup seçmiştir. Katılımcılara kendilerine her gün 15$ ödeme yapılacak olan bir “hapisane yaşamının psikolojik çalışması” deneyine katıldıkları söylenmiştir. Katılımcıların yarısı rastgele mahkumlar grubuna, diğer yarısı ise gardiyan grubuna atanmıştır. Deney Zimbardo’nun ekibi tarafından bir hapishane gibi tasarlanan Stanford Psikoloji bölümünün bodrum katında yürütülmüştür. Araştırmacılar gerçekçi bir deneyim yaratmak için mahkumların evlerinde sahte tutuklamalar bile gerçekleştirmişlerdir.
Mahkumlar hapishaneye geldiklerinde onlara gerçek hapishane prosedürlerine benzer uygulamalar yapılmış ve mahkumlara hapishane üniformaları giydirilmiştir. Gardiyanlara ise mahkumlara asla şiddet uygulamamalarını ve kontrollü kalmalarını içeren belirsiz yönergeler verilmiştir. Birinci gün olaysız geçmiş, ancak ikinci gün mahkumlar gardiyanları görmezden gelerek isyan etmeye başlamışlardır. Mahkumların bu davranışları gardiyanları oldukça şaşırtmış ve muhtemelen daha sonra ortaya çıkacak olan psikolojik tacize öncülük etmiştir. Gardiyanlar mahkumları “iyi” ve “kötü” olarak ayırmaya başlamış ve asi mahkumlara şınav, hücre hapsi, aşağılama gibi cezalar uygulamışlardır.
Zimbardo “Sadece birkaç gün içinde gardiyanlar sadistçe davranmaya, mahkumlar ise aşırı stres ve depresyon belirtileri göstermeye başladı” diye açıklamıştır. Mahkumlardan ikisi deneyi bırakmıştır. Deney başta iki hafta sürecek şekilde tasarlanmasına rağmen, Zimbardo’nun gelecekteki eşi psikolog Christina Maslach’ın deneyi beşinci gününde ziyaret ettiğinde “Bu çocuklara yaptığın çok korkunç!” demesiyle erken sonlandırılmıştır.
Bu etik dışı deneye rağmen, Zimbardo bugün hala psikolog olarak çalışmaktadır. Hatta 2012 yılında APA tarafından Psikoloji biliminde hayat başarısı altın madalyası ödülü ile onurlandırılmıştır.
Deneyin ayrıntılarını merak edenler için:
https://psikolojiagi.com/stanford-hapishane-deneyi-kucuk-albert-deneyi/
*Bu yazı https://mentalfloss.com sitesinden çevrilmiştir. Yazının İngilizce versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz:
10 Psychological Experiments That Could Never Happen Today
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.