Rüyalar ve işlevleriyle ilgili binlerce fikir, makale ve çalışma vardır. Kimi paradigmalar daha somut ve bilimselliğiyle öne çıkarken, kimisi bizim metafizik diye adlandırabileceğimiz birçok özelliğe sahiptir. Tam da bu yüzden rüyalar her zaman askıda kalmış bir mesele olmuştur. Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, özellikle rüya kavramı ve rüya yorumlaması üzerine çalışmış bir psikanalisttir. Rüyalar üzerine bu kadar durmasının sebebinin Analitik Psikoloji ile birlikte ortaya koyduğu arketip ve kolektif bilinçdışı kavramlarını anlamlandırma sürecinden ötürü olduğunu söyleyebiliriz (Çetin, 2010). Bu yüzden ana teması rüyalar olan Paprika adlı filmi analiz ederken Jung’un kavramları bize yol gösterecektir.
Jung ve Rüya
Jung’a göre bilinçdışı iki parçadan oluşur: kolektif ve kişisel bilinçdışı. Kişisel bilinçdışı bastırılmış deneyimlerle oluşur ve kişiye özgüdür. Kolektif bilinçdışı ise bize evrimsel olarak atalarımızdan miras olarak aktarılır. Jung’a göre kolektif bilinçdışı en iyi rüyalarla açığa çıkar. Arketip kavramı ise kolektif bilinçdışının ürünü olan bir evrensel düşünme biçimidir (Jung, 1976). Binlerce arketip bulunmaktadır fakat dört tane temel arketipten bahsedebiliriz: Persona, gölge, anima, animus. Persona bizim kamusal yüzümüz iken gölge tam tersini ifade eder; içgüdüseldir, zıt tarafımızı simgeler. Anima erkekteki feminen tarafı; animus kadındaki erkekliği içerir. Arketipler doğası gereği yine rüyalarımızda semboller aracılığı ile kendilerini gösterirler (Jung, 1933).
Milyonlarca insan olduğunu ve milyonlarca bilinçdışı olduğunu düşünürsek, rüyaların yorumlanmasında ciddi bir kaotizm mevcuttur. Fakat her kaosta olduğu gibi rüyaların da kendi içerisinde bir düzeni vardır (Bkz. Kaos Teorisi, Düzensizliğin İçindeki Düzen). Jung, bu düzene ulaşmak için mitlerden, farklı dinler ve kültürlerden yararlanmıştır. Tüm bu bilgi ve deneyim birikimine dayanarak rüyaları kendi içerisinde sınıflandırmıştır. Ortak Rüyalar genelde herkesin gördüğü kişilere özgü olan kişisel bilinçdışı kaynaklı rüyalardır, sübjektiftirler. Genelde anne, baba, şeytan, uçmak gibi arketipik simgeler ve olayları içerir. Büyük Rüyalar ise kolektif bir anlam taşır, birçok kişi bu rüyaları paylaşabilir. Yalnızca gören kişileri değil diğer insanları ilgilendirebilecek simgeler ve olaylar da içerir (Çetin, 2010).
Rüyaların İzinde
Çatışma
Paprika adlı anime Jung’un rüya kavramını idrak etmemizi sağlıyor. İki ana karakterden birisi olan Paprika, rüyalarda gezinebilen ve daima günü kurtaran neşeli bir karakter. Atsuko ise gerçeklikte yaşayan, soğuk bir psikoterapist. Filmde bu iki kadının aynı kişi olduğunu görüyoruz. Gerçek dünyadaki Atsuko’nun arketipal gölgesini filmde Paprika oluyor.
Temel çatışma Atsuko’nun çalıştığı şirketin DC Mini adlı bir rüya makinesi icat etmesiyle başlıyor. Psikoterapistler, danışanların rüyalarını gözlemleyerek tedaviye yönelik bir görü kazanmak için DC Mini üretiyorlar. Ancak kendisinden Rüyaların Koruyucusu olarak bahseden karakter DC Mini’yi çalıyor. Böylece rüya terörü başlamış oluyor. Bu cihazı kullanarak insanların zihinlerine girip, ortak rüyalar yerleştiriyor. Rüyaların Koruyucusu’ nun yarattığı suni rüyalar birbirinden karışık nesneler ve olaylardan oluşuyor. Bu karmaşa ortamında kendiliğinden oluşan arketipal sembollerin fonksiyonları tamamen bozulmuş oluyor. Çalınan ve yerine yenisi yerleştiren rüyalar artık kişinin kendi rüyası olma işlevinden uzaklaşıyor. Bu nedenle kişilerin özgürlükleri yok oluyor. Rüyaların Koruyucusu tüm insanların rüyalarını tek bir Büyük Rüya’da birleştirerek ”ruhun bedenin kısıtlamalarından kurtulacağını’’ düşünüyor.
Denge
Bu noktada rüyaların işlevi devreye giriyor: Jung’a göre bilinç ve bilinçdışı birbirlerini –ve kendilerini- dengeler. Bu denge bozulduğunda rüyalar dengeleyici görevi görür (Jung, 1933). Rüyalarla denge sağlama süreci kişiden kişiye veya toplumdan topluma değişir. Bilinç ve bilinçdışı arasındaki denge sarsıldığında ve rüyaların bunu dengeleyemediği durumlarda Paprika’da olduğu gibi insanlar gerçekle gerçekdışını da ayırt edemez duruma gelir. Psikotik öznenin ana kimyası da budur; birleşmiş bilinç ve bilinçdışı. Bu yüzden de rüyaları ele geçirilmiş kişilerin ruhani dengeleri zedeleniyor ve psikotikleşmeye başlıyorlar.
Rüya terörüne rağmen rüyalarının ele geçirilmediği ve DC Mini’nin gerçek bir psikoterapi aleti olarak kullanıldığı tek hasta var: Dedektif Konakawa. Bir vakada takılı kalan Dedektif Konakawa’nın rüyalarında geziniyoruz. Gerçek hayatta kabullenemediği ve bastırdığı çatışmalarına rüyalar aracılığıyla tanıklık ediyoruz. Filmin sonlarına geldiğimizde rüya aracılığıyla çözülmeler gerçekleşiyor ve geçmişindeki bir fiksasyondan kurtulduğunu görüyoruz. Bu çözülme gerçekten de rüya yorumlamasının ve DC Mini’nin faydasını sorgulatıyor. Burada Jung’un şu sözünü hatırlatmakta fayda var: ‘’Rüyalar gizli olanı açığa çıkarır, asla saklamazlar.’’. Konakawa, dengeyi rüyalar aracılığı ile sağlamış oluyor.
Birleşme
Filmin sonlarında gerçekleşen kilit olaylardan birisi de Rüyaların Efendisi’nin öznelerin ötesine geçip iki dünyayı birleştirmeye başlaması; tüm insanlığın bilinç ve bilinçdışının birleştiği o nokta tam da evrendeki dengenin bozulduğu nokta oluyor. Burada Paprika/Atsuko günü kurtarıyor. Birleşmenin gerçekleşmesi ile birlikte Paprika ve Atsuko bilinç ve bilinçdışı düzeyde birleşiyor. Bu da bizi Karşıtlıklar İlkesi‘ne götürüyor. Karşıtlıklar İlkesi Jung’un ortaya koyduğu, hayatın karşıtlıklardan oluştuğunu varsayan bir ilke, : kadın-erkek, gece-gündüz, karanlık-aydınlık, kurgu-gerçek ya da rüya-gerçek. Paprika kadınlığı, aydınlığı ve gerçeği temsil edip Düşlerin Efendisi’nin gücünü dengeliyor. Böylece rüyalar rüya aleminde, gerçekler ise gerçek hayatta kalıyor.
Sonuç
Şüphesiz ki, eğer Jung bu filmi izlemiş olsaydı Rüyaların Efendisi’nin ürettiği rüyalar için yapacağı analiz oldukça fazla olurdu. Her bir karakterin, olayın ve nesnenin bir anlamı olabileceğini düşünürsek önümüze bir sürü olasılık yığılıyor. Gerçek hayatta psikoterapistlerin yaratabilecekleri bir DC Mini bu konuda bize yardımcı olabilirdi. Fakat bu cihaz yalnızca psikanalistlerin işini kolaylaştırmakla kalmaz, filmde olduğu gibi bir felakete de sebebiyet verebilirdi. Bu yüzden rüya özgürlüğünüze daima sahip olmanız dileğiyle keyifli okumalar diliyorum.
Ek Okumalar
Rüyalarınızın Yönetmeni Olmaya Ne Dersiniz?
Kaynakça
Çetin, Ö. (2010). “Jung psikolojisinde rüya”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19(2), 249-269.
Jung, C. G., (1933). İnsan Ruhuna Yöneliş. Say.
Jung, C. G., (1976). Dört Arketip. Metis.
*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden Oğulcan Veli Öztürkmen tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.
.