Geçmişten Getirdiklerim ve Aslında Ben Kimim?

Bizler, duygusal dünya, beden ve zihinden oluşan bir bütünüz. Tıpkı evreni oluşturan hava, su, toprak gibi.. Evrene şöyle bir bakın; her şey bir denge üzerine kuruludur. Nehirler olduğundan daha hızlı aksaydı ne olurdu ya da dağların yerinin farklı olması dünyanın dengesini bozar mıydı? Hiç düşündünüz mü? Bazen doğayı seyretmek;  kişiye terapidir. Hatta yürüyüş yapmak, doğanın...

Bizler, duygusal dünya, beden ve zihinden oluşan bir bütünüz. Tıpkı evreni oluşturan hava, su, toprak gibi..

Evrene şöyle bir bakın; her şey bir denge üzerine kuruludur. Nehirler olduğundan daha hızlı aksaydı ne olurdu ya da dağların yerinin farklı olması dünyanın dengesini bozar mıydı? Hiç düşündünüz mü?

Bazen doğayı seyretmek;  kişiye terapidir. Hatta yürüyüş yapmak, doğanın ahengine uyum sağlamayı da beraberinde getirir. Üstelik yürüyüş yaparken karşılaştığımız engebeler hem doğa ile uyum sağlamayı hem de günlük hayatta karşılaştığımız durumları da karşılamamıza aslında ön hazırlıktır. Bazen sorunları güzelce göğüsleyebildiğimizi, bazen ise aksi durumlarla karşı karşıya kaldığımızı fark ederiz.

Peki bizler karşımıza çıkan kişi ya da kişilerde  neden aynı uyumu, ahengi yakalayamıyoruz dersiniz?

  • Ya muhataplarımızla uyum sağlayamıyoruz,
  • Ya da bizim de parçalanmış yanlarımız var ve bütün değiliz; tıpkı her parçası kaybolmuş bir yapboz gibi…

İnsan kendinde olmayan bir şeyi muhatabına aktaramaz. Bunu çok somut bir örnek üzerinden ele alalım; benim evimde ceviz varsa misafirlerime ancak ceviz ikram edebilirim, olmayan bir şeyi vermem mümkün değil.

Zaman zaman bizi oluşturan parçaların birisi, hayat koşullarımıza göre baskın olabilir. Mesela bazen çok duygusal, bazen olayları fazla değerlendiren bir zihin yapısıyla, bazen de fazlaca harekete geçtiğimizi, fazla öfkeli olduğumuzu; bedene düştüğümüzü fark ederiz. Bazen hayat penceresinin yalnızca bir köşesinden bakıp, her sorunu o taraftan değerlendiririz. Yalnızca o tarafı görürüz. Oysa sağlıklı olan bütünden bakabilmektir.

0-6 yaş dönemi ve çocukluk itibariyle yaşadığımız travmalar bizim şu anki halimizi oluşturur. Hatta konuyla ilgili Freud’un bir sözünü de ekleyelim; “Ruhunun derinliklerine in ve ilk önce kendini tanımayı öğren. Bunu yaptıktan sonra, bu hastalığa neden yakalandığını anlayacak ve belki de bir daha hastalanmayacaksın. “

0-6 yaş dönemi yaşantımıza dair tıpkı kilitli bir sandık hükmündedir. Bu sandığın sihirli anahtarı ise bizim elimizdedir. Gelin hep birlikte bir örnek üzerinden gidelim.

Sanırım öfke örneği çok güncel ve bize dokunur bir örnek olacaktır. Şimdi hep birlikte çalışmamıza başlıyoruz. Sizler de elinize kağıt kalem alıp çalışmamızı kendi hayatınıza uyarlayın. Hatta çalışmalarınızı gönderin birlikte inceleyelim.


Merhaba ben Ayşe, ve ben her zaman olmasa da genel de çok öfkeliyim.

  • Peki hangi durumlar sizi çok öfkelendiriyor
  • Düşündüğüm zaman en çok bana yalan söyledikleri zaman öfkeleniyorum?
  • Peki size yalan söylediklerinde öfkenin yanı sıra hangi duyguları hissediyorsunuz, ya da ne düşünüyorsunuz?
  • Beni aptal yerine koyduklarını, sanki çocukmuşum gibi beni kandırmaya çalıştıklarını düşünüyorum ve kendimi enayi gibi hissediyorum. Oysaki bana durumu izah etseler ben anlayışla karşılarım.
  • Öfkelendiğinizde vücudunuzda veya davranışlarınızda neler oluyor?
  • Nefes almakta güçlük çekiyorum, bağırıyorum ve etrafımdaki eşyalara zarar veriyorum.
  • Peki, kendinizi size yalan söylendiğinde aptal yerine koyduklarını, kandırmaya çalıştıklarını söylediniz daha önce kendinizi böyle hissettiğiniz ya da düşündüğünüz alanlar oldu mu?
  • Birçok alanda oldu ama çok net hatırlıyorum 3-4 yaşımdayken biberon ile süt içiyordum ve annem biberonumu kargaların götürdüğünü ve getirmeyeceğini söyledi. O günden sonra bana parmak emmeyi öğretti ve ben öylece uyudum. Ondan sonra her gece bana kargaların biberonu getirmesini bekledim ama getirmediler. Annemin bana yalan söylediğini o zaman anladım ve sonra zaten bana yalan söyleyen yalanını yakaladığım çoğu kişiye güvenemedim.

Diyaloğa devam etmeden önce değinmek istediğim bir nokta var; çocuklar her şeyi anlar. Bazen onların anlamayacağını düşündüğümüz her konuyu çocuğunuzu tanıyarak onlara izah etmek her zaman hayat kurtarır. Hayatları boyunca da ebeveyn temelli güven problemi yaşamaktan korunurlar.

Yukarıdaki örneği gelin birlikte şemalaştıralım.

DUYGUSAL DÜNYAZİHİN   BEDEN
ÖfkeEnayi yerine koyuyorlarBağırma
Kandırılmışlık hissiBana çocukmuşum gibi davranıyorlarNefes Darlığı

Öfke duygusu sonuç bir duygudur. Sonuç duygu olduğu içinde bedene düşen kimseler çok öfkelidir. Öfke davranışı tetikler ve akabinde davranış açığa çıkar. Kişi bu problemi ona yalan söyleyen çoğu kişide yaşıyor; dolayısıyla ona dair bir işaret daha o da şu ki, karşısına gelen her muhatabında bir parça olsun annesini arıyor. Bu bize ne kadar dağılmışlığımızı da gösterir. Buna benzer örnekler üzerinden gittiğinizde bir çok problemimizin 0-6 yaş dönemine dair sinyaller verdiğini bize gösterir.


İşte bütünden bakan kişi bütün bunları çıkarır ama parçalanmışlık varsa kişi olduğu taraftan bakar ve kişinin sadece bir alanına dokunmaya çalışır. Beden tarafımızda isek bu davranışı düzeltmeye çalışırız ama duyguya ve zihne inmeden davranış düzelmez. Aynı durum diğer alanlar içinde geçerlidir.

Bütünden bakan bütünü görür, parçadan bakan parçayı..

Yukarıdaki örneğe geri dönersek; kimse bizim annemiz değil, üstelik bizde 3-4 yaşında biberonu elinden alınan çocuk değiliz. Aynı tepkiyi vermek ne kadar sağlıklı olur?

Karşımıza gelen muhatapların çok aykırı ters hareketleri olabilir, ama kimin doğrusuna göre?

Kendimiz odaklı, iç görü ve farkındalık odaklı hayatımızın olması temennisiyle…

Hoşça kalın..


*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir