Psikolog Ayşe Nezahat Olgun’un eski Amerikan Psikoloji Birliği Başkanı Frank Farley ile gerçekleştirdiği film değerlendirmesi:
O (It) filminin konusu
Maine’in küçük bir kasabasında yaşayan yedi çocuk, hayatın problemleri, zorbalar ve Pennywise adındaki palyaço şeklini alan canavarla yüzleşmek zorunda kalırlar.
Stephen King’in ünlü romanı ‘It’ 1990’dan sonra yeni uyarlamasıyla 15 Eylül 2017’de Türkiye’de gösterime girdi.
Yönetmen: Andrés Muschietti
Senaryo: Cary Fukunaga, Chase Palmer, Gary Dauberman
Yapımcı: Roy Lee, Seth Grahame-Smith
1990 yapımı film O’nun yeniden çekilmiş versiyonuna gösterilen ilginin bir kısmının Stephen King’in yazılarındaki köklerinden ve Cadılar Bayramı’nın gelişinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Fakat film gösteriyor ki cadı uzmanı, gerilimin öncüsü, korku türünün babası biri bile çok kalitesiz içerikler kaleme alabiliyor. Bu film, çok aptalca, sıradan, orijinallikten yoksun ve daha da kötüsü sıkıcı bir film. Önerme basit, her 27 yılda bir, küçük bir kasabadaki çocuklar kayboluyor ve bir daha bulunamıyor, Bill Skarsgard’ın başarıyla canlandırdığı Pennywise adındaki bir palyaçonun ise bu kayıpların sorumlusu olduğu tahmin ediliyor. Bu film hakkındaki en büyük endişemiz ise şöyle: çocuklara neşe getiren bir varlığı alıp ifade edilmesi mümkün olmayan bir korku abidesine dönüştüren film, palyaçoyu daha ilk sahnesinde küçük bir erkek çocuğunun kolunu koparırken karşımıza çıkarıyor. Tam bir John Wayne Gacy çakması. Bu film, çocukların gelecekte karşılaşacağı tüm iyi palyaço rollerine ölüm darbesini indirmiş olabilir. Elbette palyaçoların, medyada ve hayatta hem iyi hem de kötü bir ünü var(Kara Şövalye’deki Joker’i, FX kanalında yayınlanan American Horror Story: Freak Show’daki Twisty the Clown karakterini, biraz önce bahsettiğimiz gerçek hayattaki palyaçolardan Gacy’i ve daha nicelerini hatırlayın). Yakın zamanda yayınlanan örnek bir bireysel internet araştırması, (McAndrew & Koehnke, 2016) palyaçoluğun en ürkütücü meslek olduğunu gösteriyor. Holohan’ın yazısında Farley (NBC Today, 8 Eylül 2017) şöyle söylüyor: “Doğal yüzlerini gizliyorlar. Bu, şüphe veya korkuyu artırabilir. Tehlikede miyiz? Bu insanın yanında bulunmaktan endişelenmeli miyiz?” Farley’nin tahlili, bu film ile kesinlikle güçleniyor. Yine de palyaçolar hala asıl görevlerini yerine getirerek en küçük vatandaşlarımıza eğlenceli, mutluluk ve heyecan verici bir gösteri yapabilir.
Stephen King’i, çocukluk kahramanlarımızdan birini alıp bir canavara çevirdiği için ayıplıyoruz. Yapımcıları da, böyle bir filmi çektikleri için ayıplıyoruz. Yapımcıların sosyal ya da psikolojik sorumlulukları hiç yok mu? Çocuklarınız yok mu? Bilim ve atom bombasının birleşerek oluşturduğu Hiroshima ve Nagazaki’deki felaket bize bilim alanındaki sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Dünya Palyaçolar Birliği başkanı Pam Moody’nin, O filmi üzerine Terror’deki (2017) yorumlarını alkışlıyoruz: “Korkunç palyaçolar gibi giyinen insanlar ‘gerçek’ palyaçolar’ değildir. Masum ve erdemli bir şeyi alıp seyircilerinde korku oluşturmak amacıyla çarpıtıyorlar.” (Tamamen alakasız bir şey söyleyelim, bu yazının iki yazarı olarak en az bir kez Amerikan Psikoloji Birliği toplantısına katılmışken, bir Dünya Palyaçolar Birliği toplantısının nasıl geçtiğini merak ediyoruz…)
Bu filmin, seyircilerinin gözünde hiç iyi bir yanı yok mu? Biraz var aslında. Kasabadaki kayıpları çözmekle uğraşan küçük bir genç topluluğu içindeki sosyal etkileşimler, bağlılık ve kahramanlık çok pozitif ve yürek ısıtıyor, hatta bazen eğlenceli bile denebilir! Böyle bir filmin ortasında gülebilmek altın değerinde!
Film boyunca gerçeklik ve düş etkileşim halinde. Bazen ikisini ayırmak güç hale gelebiliyor. Mesela, yukarıda bahsettiğimiz iyi kalpli erkek çocuklarından oluşan takımda (aynı zamanda kötü ve zorba çocuklardan oluşan bir grup var) bulunan ve çoğu zaman lider rolünde olan genç bir kız kendisiyle ensest ilişkiye girmiş olma ihtimali yüksek olan babasını öldürmüş olabilir. Ama gerçekten de öldü mü? Filmde bazı karakterlerin ölüm kalım durumu hakkında değişkenlikler mevcut. İyi kalpli gençler tarafından palyaço Pennwise’ın kafasından çelik bir sopa geçirilmiş olsa bile nihai kaderinden emin sayılmayız. İstemeden de olsa hak vermeliyiz ki, bu canavar palyaço, sınırların ötesindeki makyajının da desteğiyle iyi bir şekilde tasvir edilmiş. Eğer palyaço gerçekten de ölmemişse, “O” filminin 3. versiyonuna hazır olun!
Filmde kasabanın kanalizasyonunda, tahminen terk edilmiş veya harap olmuş bir evde, ki bu ev mahallenizdeki panayır veya sirkin ortasındaki standart perili köşk ile aynı değerde, bazı şaşırtmayan ve korku uyandırmaya yönelik kalıp sahnelere de yer verilmiş. Biz yetişkin seyirciler için bu sahnelerden çok azı korku ölçeğinde 10 puana yaklaşabildi, fakat bu dekorun Pennywise tehdidi ile birlikte çoğu çocuk için çok korkunç olabileceği görüşündeyiz.
Aslında birimiz için (A.N.O.) tüm bu deneyimin en korkunç kısmı gerçek bir sinema çalışanının, sinemadaki bir duvarın içinden hayal meyal sadece gözleri ve alnı gözükerek ürkütücü bir şekilde seyircinin tepkisini izlemesiydi…