Beyin Gerçekten Acıyı Hissetmiyor Mu?

Özet: Beynin acıyı hissetmediğine dair popüler bir iddia kanıtlanabilir mi? Yeni bir araştırma, bu inancın doğruluğunu araştırıyor.

Beyinde hiç nosiseptör yoktur. Nosiseptör; vücudumuzdaki hasarı veya hasar tehdidini algılayan ve bununla ilgili omurilik ve beyne sinyal gönderen sinirlerdir. Bu, beynin acı hissetmediğine dair bir düşünceye yol açar. Bu düşünce, popüler kültür tarafından kabul edilmektedir.

2001 yapımı Hannibal filminde, filme adını veren Hannibal Lecter’in tamamen uyanık, uyuşturulmamış ve yemek masasına oturtulmuş bir FBI ajanının beyninin bir parçasını kesip çıkarttığı, bağırsak-büken bir sahne bulunmaktadır. 

“Görüyor musun, beynin kendisi hiçbir acıyı hissetmez” der Lecter, donakalmış Clarice Starling’e.

Ama eğer beyin acıyı hissetmiyorsa, baş ağrılarına neden olan şey nedir?

Beyin nosiseptörlere sahip olmamasına rağmen, kan damarları, kaslar, boyundaki sinirler, yüz ve kafa derisi gibi kafa kısmındaki birçok yapı nosiseptöre sahiptir. 

Farklı türde nosiseptör türleri baskı, hasar ve sıcaklıktaki olağanüstü artış ya da kapsaisin (şili biber içindeki aktif madde) gibi bazı kimyasallarda aktive olur.

Beyin donması” ya da “dondurma baş ağrısı” (soğuk bir şeyler yenilip içildiğinde hissedilen keskin baş ağrısı), beyin ve boyun arkasında uzanan damarlardaki kan akışında meydana gelen ani değişimden kaynaklanıyormuş gibi görünüyor. Dehidrasyon, kafadaki kan damarlarının daralmasına sebep olduğu için baş ağrısına yol açmaktadır ve alkol alınan geceden sonra birçok kez deneyimlenen kafa zonklamalarının da sebebidir. Herhangi bir dişçi size baş ağrınızın çenenizi fazlaca kullanmanızın bir belirtisi olduğunu söyleyebilir, baş ağrınız belki de uyurken dişlerinizi gıcırdatmanızdan dolayıdır.

Migren esnasında çekilen acının nedeni tam olarak anlaşılamamakla birlikte, beyni ve omuriliği sarıp kaplayan beyin zarlarındaki -selofan da denir- nosiseptörlerin aktive olmasından kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Bu aktivasyona neyin neden olduğu ise hala belirsizdir.

Beyin, nosiseptöre sahip olmamasına rağmen, baş ağrısı yine de beyinle ilgili bir probleme işaret ediyor olabilir. Olağandan daha uzun süren, ilaçlara cevap vermeyen ya da ani ve olağanüstü şiddetli baş ağrıları; tümör, beyin kanaması ya da enfeksiyon gibi beyinle alakalı ciddi problemlerin işareti olabilir.  Bu problemler acıya neden olsa da bu acı, beynin şişmesi ve kafadaki diğer yapılara baskı yapması nedeniyledir, beyinde bulunan nosiseptörlerin aktive olması sebebiyle değildir – çünkü beynin kendisinde nosiseptör bulunmamaktadır – .

Duyusal Deneyimden Daha Fazlası 

Temel anlamda, Hannibal Lecter, beynin acı çekmediğini söylerken yanılıyordu. Beyinde nosiseptör olmamasına rağmen, beyin çektiğimiz tüm acıları “hisseder”. Bunun sebebi, bedenimizden gelen tüm duyusal sinyallerin yorumlanması, değerlendirilmesi ve deneyimlenmesinin, beyin denilen organımız sayesinde olmasıdır.
Bilim insanları nosisepsiyon -vücudumuza verilen hasarın sinir sinyali- ve nosiseptörler aktif hale geldiğinde, normal olarak ortaya çıkan hoş olmayan duygusal ve bilişsel deneyim olan acıyı birbirinden ayırır. 

Bunun anlamı, acı duyusal bir deneyimden daha fazlasıdır; düşüncelerimizden, hislerimizden ve sosyal ilişkilerimizden etkilenir. Örneğin, acıyı nasıl deneyimlediğimiz; acının bizim için ne anlama geldiğine dair inancımız ve önceki acı verici deneyimleri nasıl hatırladığımız gibi düşüncelerden etkilenir. 

Acı aynı zamanda duygusal bir deneyimdir: depresyonu olan kişiler, günlük hayatta daha fazla acı/ağrı yaşadıklarını bildirmektedir. Ayrıca normal insanlardaki düşük duygudurum, acı derecesini arttırmakta ve acıya karşı toleransı azaltmaktadır.

Acı aynı zamanda sosyal bir deneyimdir: bir deneyde, ellerini acı veren soğuk suda tutabildikleri kadar uzun süre tutması istenen öğrenciler, deneycinin içlerinden birinin profesörü olduğunu düşündüklerinde, deneycinin okul arkadaşı olduğunu düşünmelerine göre daha uzun süre acıyı tolere edebilmiştir. Bu, bize acı çekmemizi kimin istediğinin (acımızın kim kimden kaynaklı olduğunun) önemli olduğunu gösterir.

Acı üzerindeki sosyal etkiler, sizi önemseyenlerden destek almanın faydalarını da gösterir. Aynı buz kovası yöntemini kullanan başka bir çalışmada, deney yapan kişi ile yalnız kalmaya kıyasla, başka bir kişi deneyleri sessizce gözlemlediğinde, insanların acı veren soğuk için daha büyük bir toleransa sahip olduğu görüldü. Ve eğer gözlemci, kişinin aynı cinsiyetteki bir arkadaşı ise arkadaşı gerçekte odanın içinde değil de yakınında olsa bile, katılımcıların daha yüksek toleransa sahip olduğu gözlemlendi. 

Acıyı nasıl yaşadığımıza dair birçok etki göz önüne alındığında, acıdan kurtulmanın karmaşık ve sinir bozucu olabileceğini düşünmek hiç de şaşırtıcı değildir. İyi haber şu ki, bu etkilerin her biri de acıyı yönetmenin bir yolunu temsil ediyor.  İnsanların acıları hakkındaki düşüncelerini ve duygularını değiştirmelerine yardım etmek, sosyal ilişkileri sürdürürken acı yönetiminin önemli birer parçasıdır.


                                                                     Kaynak: Janet Bultitude – The Conversation

Yayımcı: NeuroscienceNews.com tarafından düzenlenmiştir.

Fotoğraf: NeuroscienceNews.com tarafından kullanılan fotoğraf kamu malıdır. 

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir