Ah Sindrella, Beyaz Atlı Prensin Gelmeyecek!

Sindrella Kompleksi, içsel özgürlüğünü elde etmekte çekinik olan kadınların, yaratıcılığını ve içindeki gücü kullanamamasını; bastırılmış korku ve olguları kapsar. Kadının hayatını dilediği şekilde yaşamak ve bu uğurda mücadele etmek yerine, armut piş ağzıma düşvari, isteklerini ona hep veren, onun yerine hep düşünebilen ve karar alabilen bir kurtarıcısını beklemesidir.

Özgürleşmede tek gerçek hedefimiz vardır, o da kendimizi içerden özgürleştirmektir.

Milattan önce beşinci yüzyılda Sofokles, Andromeda mitini ilk olarak ortaya atan isim olmuştur. Andromeda, Aithiopia Kralı Kepheus ile Kassiepeia’nın güzeller güzeli kızıdır. Kızı gibi güzel ve kibirli olan annesi Kassiepeia, tüm Nereus kızlarından daha güzel olmakla övündüğü için Nereus kızları tarafından Deniz Tanrısı Poseidon’a şikayet edilmiştir. Bunun üzerine Poseidon, Aithiopia’ya korkunç bir ejderha göndererek tüm ülkeyi birbirine katmıştır. İçine düştüğü kötü durumdan kurtulmak isteyen ve kahine başvuran kral, tek çözümün kızını ejderhaya kurban etmesi olduğunu öğrenmiştir. Çaresizliği ve halk tarafından da zorlanması, kralın kızını ejderha tarafından yenmek üzere bir kayaya bağlamasına neden olmuştur. Ancak canavar Andromeda’yı parçalamak üzereyken, Pegasus üzerinde gökyüzünde dolaşan Perseus yere inmiş ve canavar Gorgo’yu öldürmüştür. Kayaya bağlı güzel Andromeda’yı gören Perseus, ona aşık olmuş ve kralın da izniyle onunla evlenmiştir. O sırada Andromeda ile sözlü olan amcası Phineus ise adamlarıyla birlikte düğün günü Perseus’a saldırsa da, Gorgo’nun kafasını kendilerine doğru tutan Perseus tarafından adamlarıyla birlikte taşa dönüştürülmüştür. Tüm bunların sonucunda ise Andromeda, kendisini tüm bağlarından ve güçlerden kurtaran Perseus ile uzun ve mutlu bir ömür geçirmiştir (Gürel, E. ve Muter, C., 2007).

Andromeda’nın başına gelenler ile paralel bağlamda, kadınların yetişme tarzlarına ilişkin her şeyin onlara bir başkasının parçası olacakları, ölene dek mutlu evlilikle korunacakları, desteklenecekleri ve dibe vurmaktan kurtulacakları yalanını; Dowling bir masal kahramanı olan Sindrella aracılığıyla açıklamaktadır. Kadını, aklını ve yaratıcılığını tam olarak kullanmaktan alıkoyan ve büyük ölçüde bastırılmış tutum ve korkulardan oluşan olgu“Sindrella Kompleksi” olarak tanımlanabilmektedir. Sindrella gibi günümüz kadını da hala dışarıdan bir şeylerin kendi yaşamını dönüştürmesi beklentisi içindedir. Kısacası, Sindrella Kompleksini tek cümle ile açıklamak gerekirse “modern kadının bağımsızlık korkusu ” olarak tanımlanabilir.

Colette Dowling Kimdir?

Dowling, 1938 yılında Baltimore, ABD’de doğmuş, 1958 yılında lisansını Trinity Koleji’nde tamamlamış Amerikalı bir feminist kadın yazardır. Kendisinin aynı zamanda New York’ta psikoterapi pratisyenliği de bulunmaktadır. New York Times gibi meşhur gazete ve dergilerde yazıları bulunan, kitapları 20 ayrı dile çevrilen Amerika’daki önemli isimlerden biridir.

Sindrella Kompleksi adlı kitabın yazarı olan Dowling’in kitabı yazma motivasyonu, esasında bahsettiği kompleksi bizzat kendisinin yaşamış olması ve bu süreci gazetedeki köşe yazılarında anlatırken, onun gibi aynı süreçlerden geçmiş ve geçmekte olan binlerce kadından mektup almasından geliyor. Kitabın yazımını 1981 yılında tamamlayan yazar, kompleksi anlatırken genellikle kendi yaşadıklarından örnekler vererek anlatırken ayrıca her bölümde, her yaştan ve sınıftan kadının birbirine oldukça benzeyen hikayelerini de katmıştır.

Sindirella Kompleksi Nedir?

“Kurtarılma arzusu, rüyalarımıza sızar, hırslarımızı köreltir. Kadının kurtarılma arzusunun, kadının ve çocukların vahşilerden korunması için erkeğin fiziksel gücüne ihtiyaç duyulduğu mağara günlerine dek götürülebilir. Ama bu arzu artık uygun veya yapıcı değildir. Kurtarılmaya ihtiyacımız yok” (Dowling, 1981/2020).

Sindrella Kompleksi, içsel özgürlüğünü elde etmekte çekinik olan kadınların, yaratıcılığını ve içindeki gücü kullanamamasını; bastırılmış korku ve olguları kapsar. Kadının hayatını dilediği şekilde yaşamak ve bu uğurda mücadele etmek yerine, armut piş ağzıma düşvari, isteklerini ona hep veren, onun yerine hep düşünebilen ve karar alabilen bir kurtarıcısını beklemesidir. Bu kompleks, en feminist benim diyen insanda dahi ortaya çıkabilecek bir durumdur. Zira bu insanın tabiatı gereği risk almayı sevmeyen, konfor alanından çıkmaktan rahatsız olan bir canlı olmasından kaynaklıdır. Yine bu sebepten, sosyal psikolojide otoriter figürlerin seçilmesinin ana etmenlerinden biri olan boyun eğmenin, zincirleri ele almaktan daha kolay ve rahat olmasına dayandırılmaktadır.

“Erkeklere özyeterliliği bahşeden doğa değildir; eğitimdir. Erkekler, doğdukları günden itibaren bağımsızlık için eğitilir. Tam tersine kızlara ise bir çıkış yolları olduğu, bir gün, bir şekilde kurtarılacakları öğretilir” (Dowling, 1981/ 2020).

Bunun tek sebebi tabiki de insan tabiatı değildir. Aynı zamanda ebeveyn tutumları da burada kilit faktörlerden biridir. Bazı aileler, kız çocuklarına küçük yaştan itibaren ölene kadar mutlu bir evliliğe sığınacakları ve desteklenecekleri yalanını devamlı olarak vurgulayabilmektedir. Bu vurgu yapılırken aynı zamanda eşini mesut edeceği saikiyle ev işleri, “nasıl oturulup kalkacağı” ve yemek yapması öğretilir. Hatta bazı ebeveynler, kızlarının eğitim hayatını desteklemeyip rızası dışında evlendirmektedir. Dolayısıyla bilinçsizce yapılan bazı evlilikler mutsuz olarak sonlanmakta ve boşanma oranı artmaktadır.

Bazı kadınlar evlilikleri boyunca bir meslekte çalışmadıkları ve evliliğe güvendikleri için boşandıktan sonra iş bulma konusunda da zorluklar yaşayabilmektedirler. Bazen ise kadınlar, aile içinde şiddet ve aldatma olsa dahi ekonomik bağımsızlıkları olmadığı için evliliğe katlanmak zorunda kalabilmektedir. Buna ek olarak toplumumuzda belli bir yaşa gelmiş kızlar evlenmediyse “Elini çabuk tut, evlen, evde kalma!” tarzında, evlenmek istemese dahi evliliğe itilebilmektedir. Kişi, evliliği kendi hür iradesiyle yapmalıdır. Bir yuva kurmak güzel bir şey olabilir fakat unutulmamalıdır ki, her birey kendi yolunu kendi çizebilmelidir ve kız çocuklarının eğitimi öncelik olmalıdır. Sadece “beyaz atlı prensi” beklemek yeterli olmayacaktır. Çünkü Sindirella, o beyaz atlı prensin gelmeyecek!

Kaynakça

Dowling, C. (2020). Sindrella kompleksi: Çağdaş kadının bağımsızlık korkusu (Ç., Budak, Çev.). İstanbul. (Orijinal eserin yayın tarihi 1981).

Gürel, E., ve Muter, C. (2007). Psikomitolojik terimler: Psikoloji literatüründe mitolojinin kullanılması. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(1), 537-569.

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörlerinden İlayda Çalışkan tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir