Ankara 10 (Hususi muhabirimizden) — Şehrimiz akıl doktorlarından İzzeddin Şadan’ın aşkın tedavisi hakkındaki fikirleri muhtelif gazetelerde dedikodulara yol açtı. Doktorun kendisi de bu hususta birçok mektuplar almıştır.
Umumiyetle yazılanlara bakılırsa aşkın bir hastalık olduğu ve tedavi edilebileceği ciddi bir fikir olarak kabul edilmedi ve doktorun bunu bir şaka olarak söylediği, yoksa hakikatte kendisinin de buna inanmayacağı ileri sürüldü.
Halbuki doktor bey İzzeddin Şadan bütün söylenenlere rağmen ortaya attığı fikirde ısrar etmekte, aşkın bir uzvî hastalık olduğu ve tedavi edilebileceği hakkındaki kanaatini aynen muhafaza etmektedir.
Kendisini ikinci defa ziyarete gittiğim zaman beni gülerek karşıladı. Bir müddet kendisine gelen mektupları okuduktan sonra karşılıklı bir masaya geçtik.
İşte doktorun yeni sözleri:
— Aşkın tedavisi hakkında gazetelerde çıkan yazıları okudum. Sözlerim hayretle karşılanmış gibi görünüyor. Halbuki gayet ciddi ve ilmî bir mesele karşısında bulunduğumuz kanaatindeyim.
Paris’ten İstanbul’a iki günde gelinir. Paris’te çıkan gazeteleri iki gün sonra burada okuyabiliriz. Fakat niçin Paris’te bundan on sene evvel ileri sürülen ve münakaşaları hâlâ devam eden bir meseleden bahsedilince memlekette tababet-i ruhiyenin yirmi beş seneden beri henüz tesis edilememiş olmasıdır. Tababet-i ruhiye meseleleri üzerinde son cereyanlar takip edilmiş olsaydı, memleket haberler ve hatta doktorlar aşkın bir ruhî hastalık olduğunu söyleyen sözlere de taşkınlıkla bakmazlardı.
Müfettişin biri bana: “İzzeddin Şadan bu söylediklerine inanmıyor, çünkü doktor olduğu kadar da ruhiyatçıdır” diyor. Halbuki ben söylediklerime tamamen inanmaktayım. AKŞAM’da olan beyanatımdan bir kelime bile çıkarmam. Bu fikrimi tababet-i ruhiye ile yakından uğraşmış olanlara karşı bile müdafaa etmeye hazırım.
Aşk bir vücut hastalığıdır ve tedavisi kabildir. Fakat bir müshil ilacı ile bu hastalığı tedavi etmek için kâfi gelemez. Başka türlü bir ilaca muhtacız. Alelâde bile yalnız müshil ile bile tedavi edilemiyor. Aşk hastalığına tutulmuş birinin bağırsaklarını müshil ve kusturucu ilaçlarla temizledikten sonra uzun müddet tecrit etmek, etrafla alâkasını kesmek ve bundan sonra kuvvetli tağaddi rejimine başlamak lâzımdır. Bu husustaki tecrübelerimi geçen sefer size söylemiştim.
Bu mesele ile meşgul olan Fransız doktorlarından Morice de Fleury’nin iç akademi tarafından mükâfata lâyık görülen Introduction à l’étude de médecine isimli kitabında aşkın tedavisi hakkında müteaddit mülahazalar ve izahlar vardır.
Morice de Fleury’den bazı noktalarla ayrılmakla beraber esas itibariyle aynı fikirdeyim.
Bugünkü telakkiyeye göre uzvî ve ruhî tezahürat arasında fark yoktur. İnsan uzviyeti bir kül olarak hastadır. Uzviyeti tedavi etmek demek, uzviyetin heyeti umumiyesini iyileştirmek demektir. Ruhî tezahürat da buna dahildir. Çünkü ruhî tezahürat bir sinerjiden ibarettir. Bundan şüphe etmek tababet-i ruhiyece mümkündür.
Şüphe etmek, tababet-i ruhiyenin bugünkü tekâmülünü takip etmemek olur. Bir hastalık uzvî tezahür gösterirse zaman aldanmamalıdır. Bu ruhî tezahürat altında uzvî sakatlık o kadar gizlenmiştir ki bunu ortaya çıkarabilmek için tababet-i ruhiyenin bugünkü tekâmülünü beklemek lâzım gelmiştir.
Bugün dinamik tababet-i ruhiyenin sayesinde insan ruhunun psyche’sine bütün çalışma âmillerini biliyoruz. Bu sahadaki yeniliklere şaşmamak için ilk şart eski statik mektebinden kurtulmağa çalışmaktır.
Aşkı lâhuti bir hâle getiren romancılar ve edebiyatçılar, direnir. Çünkü aşkın bir hastalık olduğunu kabul etselerdi bunu doktorlara bırakacaklar ve yazacak mevzu bulamayacaklardı.
Daha açıkçasını söyleyeyim mi? Aşk ne kalptedir, ne de bağırsakta. Fakat aşkta daha ziyade bağırsak teşevvüşatı vardır. Aşkta kalp teşevvüşü kabul ediliyor da bağırsak teşevvüşleri neden reddediliyor? Çünkü aşkın temiz kalması lâzım değil mi? Artık eski fizyoloji tamamen iflâs etmiştir. Bugünkü fizyoloji bakımından kalp ile bağırsak ayrılığı izah edilemez.
Gazetenin birinde, tababet-i ruhiyeden katiyen anlamayan bir doktor, ilk defa aşkın bir hastalık olduğunu ileri süren meşhur Clérambault hakkında “çıldırarak ölmüştür” diyor. Bunu gülerim ve reddederim. Kendisi son dakikasına kadar Paris polis müdüriyetinin doktoru idi.
Ben gene fikrimde ısrar ediyorum. Aşk işte bir ruhî, ister uzvî olsun tedavisi kabil bir hastalıktır. Bu tedaviye evvela aile doktorları ve dahiliye hekimi gibi başlamak ve bir ruh hekimi gibi bitirmek lâzımdır.
Gazete Haberi için tıklayınız: AKŞAM GAZETESİ (15 TEMMUZ, 1935).